Halkçı Bir Devrimci: Resneli Niyazi Bey
Niyazi Bey, tüm dünyada tanınan adlandırmayla bir ‘Jön Türk’. Giydiği başlıkta ‘Vatan Fedaisi’ yazıyor. 1897 Türk-Yunan Savaşı’ndaki kahramanlığı dillere destan… Bu nedenle, 1908 Hürriyet Devrimi’nden önce de bir halk kahramanı olarak tanınıyor, seviliyor.
Resneli Niyazi Bey, 17 Nisan 1913 günü Balkan komitacıları tarafından, üç kurşunla sırtından vurularak şehit ediliyor. Niyazi Bey, tüm dünyada tanınan adlandırmayla bir “Jön Türk”, yani Genç Türk’tür. Giydiği başlıkta “Vatan Fedaisi” yazıyor. Onun, 1897 Türk-Yunan Savaşı’ndaki kahramanlığı dillere destan… Bu nedenle, 1908 Hürriyet Devrimi’nden önce de bir halk kahramanı olarak tanınıyor, seviliyor.
Niyazi Bey, dağa çıkıyor. Yani ölüm ya da başka büyük cezaları göze alarak Padişah Abdülhamit’in istibdat yönetimine isyan ediyor. Böylece 1908 Hürriyet Devrimi’nin ilk ateşini yakan vatansever olarak adını tarihe yazdırıyor. Kahramanlığıyla tüm Osmanlı İmparatorluğunda hayranlık uyandıran haklı bir şöhret kazanıyor. Makam mevki hesabı hiç olmuyor…
Niyazi Bey’e ilişkin bilgileri, esas olarak bizzat kaleme aldığı Hatırat-ı Niyazi adlı kitabından öğreniyoruz. Gösterişten hoşlanmıyor. Büyük sevgi gösterilerinde, alkışlandığında utanıyor; ne yapacağını şaşırıyor.
Cumhuriyet’imizin kuruluşunda, yaşanılan devrimlerde, kazanılan özgürlüklerde Resneli Niyazi Bey’in rolü neydi? Bu soruya, Atatürk’ün açıklamasıyla yanıt verelim: “Eğer Meşrutiyetler olmasa idi, Cumhuriyet olamazdı. Resneli Niyazi gibi Meşrutiyet önderlerine çok şey borçluyuz!..”
ALÇAKÇA YAŞAMAKTANSA ÖLMEYİ SEÇTİM
Niyazi Bey’in, 1908 Hürriyet Devrimi’nin başarısında etkin olan iki önemli eylemi var. Birincisi: İsyan bayrağını açarak dağa çıkmasıdır. Bu kararını/davranışını şöyle açıklıyor: “Alçakça yaşamaktansa ölmeyi seçtim. Onun için mavzerlerle silahlı 200 vatan çocuğu ile vatanım için ölmeye gidiyorum.” Bu eylemi, örgütünü (İttihat ve Terakki Cemiyeti) sıkıntıya sokmamak için bütünüyle kendi olanaklarıyla hazırlıyor. Ama başlamadan önce örgütünden onay alıyor. Tabii Niyazi Bey bu eylem sürecinde her adımda örgütüyle haberleşiyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti de bütün gücüyle onu destekliyor.
İkinci büyük eylem: Müşir Osman Paşa’nın engellenmesidir. Bu bütünüyle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin düzenlediği, yönettiği bir mücadeledir.
MÜŞİR OSMAN PAŞA’NIN ENGELLENMESİ
12 Temmuzda “Manastır Alî Kumandası vazifesiyle”, Manastır’a gelen Müşir Osman Fevzi Paşa, bazı kaynaklara göre Tatar Osman Paşa, öldürülen zalim Şemsi Paşa’nın görevini yerine getirmek, yani birbirini izleyen “Dağa çıkmalarla” daha da büyüyen isyanı, bastırmak üzere görevlendiriliyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Manastır merkezi, Osman Paşa’ya karşı, kendisine zarar vermeden, görev yapmasını engelleyecek bir eylem planlıyor. Bazı üyeler tarafından öldürülmesi önerildiyse de bu öneri kabul edilmiyor. Atılacak her adım, alınacak her tedbir merkez, tarafından düzenleniyor. Cemiyet, öncelikle Niyazi Bey’den ve Eyüp Bey’den oluşturacakları biner kişilik Resne ve Ohri Milli Taburlarıyla Manastır’a gelmelerini istiyor. Yapılan çağrıyla İttihat ve Terakki örgütlerinin kurulduğu köy ve kasabalardan silahlı gruplar, buluşma merkezinde bir araya geliyorlar.
Osman Paşa’yı etkisiz kılmak amacıyla yapılan “gözetim altına alma” hareketi başarıyla tamamlanıyor. Bu gelişmeler sırasında bazı kişiler tutuklanmış ama ölen olmamıştır. Müşir Osman Paşa, bir süreliğine gerekli saygı gösterilerek, misafir edilmek üzere, beyaz bir at sırtında Resne’ye götürülüyor.
MANASTIR VALİSİNİN TELGRAFI
Manastır Valisi Hıfzı Paşa’nın, 23 Temmuz 1908’de, Sadrazama çektiği telgraf, bölgedeki durumun, gerçeğe uygun olarak daha iyi anlaşılmasını sağlıyor:
“Bu gece Kolağası Eyüp ve Niyazi Beylerin kumandasında halk ve erlerden müteşekkil iki bin kadar silahlı Manastır’a kadar gelerek benim ve diğer büyüklerin evlerini kuşattığı gibi, sekiz yüz de Müşir Osman Paşa’nın kaldığı yeri sararak kendisinin muhafaza birliğinin silahlarını alıp, Paşa’yı kaldırıp götürmüşlerdir.
“Manastır’da bulunan askerin tamamı ve halktan da üç bin beş yüz kişi kendilerine katılmış olduğunun bilinmesini arz ederim.”
Manastır Valisinin bu telgrafı ve yapılan eylemler, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin halk ve askerler tarafından onaylandığını, kitlesel olarak desteklendiğini kanıtlıyor. İttihatçılar, etkilendikleri Balkan komitacıları gibi zaman zaman terör eylemlerine başvursalar da güç topladıkça, olgunlaştıkça halkın katılımına ve gönüllü desteğine öncelik veriyorlar. Müşir Osman Paşa’nın engellenmesi eyleminde bu tutum titizlikle uygulanmaya çalışılıyor. Niyazi Bey ise, halkın kazanılmasına olağan üstü özen gösteriyor.
HALKI AYDINLATIYOR VE ÖRGÜTLÜYOR
“Dağa çıkma” ifadesi bir isyan dışında Niyazi Bey’in yaptıklarını tam tamına anlatmıyor. Daha uygun bir anlatımla yetersiz kalıyor. Gerçek nedir derseniz? Korunaklı bir dağ başına, “askerleriyle” birlikte yerleşip beklemiyor. İki yüz vatan fedaisi olarak adlandırdığı askeriyle birlikte çevreyi dolaşıyor. Halkı aydınlatan toplantılar düzenliyor. Emperyalist büyük devletlerin niyetlerini, ülkenin içinde bulunduğu durumu, çıkış yolunu anlatıyor: “Plân ve programımız melun insanlar yerine kötü sistemleri ortadan kaldırmayı gaye edinmiştir. Yolumuz melunları ortadan kaldırmaktan çok kötülüğü ve kötülüğün çıkışını temin eden istibdat idaresini değiştirmektir. Bu, devletin müstakil olmasına, itimat edilir bir istikamet vermek, meşruti idareyi tesis etmek demektir.”
İstibdadın, “Devlete arkasını dayamış büyük arazi ve toprak sahiplerince desteklendiğini” açıklıyor. Laik ve vicdanlı… Bölünmeye, din ve etnik köken ayrımına şiddetle karşı çıkıyor. Tek çıkış yolunun birlik olduğunu bıkmadan tekrarlıyor. Silahlı çatışmaları önlüyor. Değişik etnik gruplar arasında güven ortamının oluşmasını sağlıyor.
Ulaşabildiği alanlarda, halkın birliğini sağlayan çalışmalar yapıyor. İlk önce toplum içindeki kan davalarını ve benzeri sorunları çözüyor, barışmalarını sağlıyor. Yıllarca dağlarda gezen, köylülere eziyet eden suçluları bile kazanmayı başarıyor. Ohri Kaymakamlığı’nın 16 Temmuz 1908 tarihli telgrafının şifre çözümü, bu durumu kanıtlıyor. Telgrafta yazılanlar şöyle: “Radolişte, Vovolişte gibi Ohri Malisiyesi Müslüman köylerinde sürdürülmekte olan kan davası, uzun senelerden beri evlerinde kapanıp kalmış olanların, Niyazi Bey ve adamlarının kimini korkutup ve kimini tehdit etmesi neticesinde, hepsi düşmanlarıyla barışıp evlerinden serbestçe çıkmaya başladıkları öğrenilmiştir.”
Niyazi Bey bir kahraman olarak tanınıyor, seviliyor. Halk ona güveniyor. Ayrıca o çevrenin insanı olduğu için köylülerin, şehirlilerin içinde bulundukları durumu, sorunlarını en ince ayrıntılarıyla biliyor. Onun bu özelliği, halkı kazanmasını, örgütlemesini kolaylaştırıyor.
HALKA KARŞI AÇIK OLMAYA ÖNEM VERİYOR
Niyazi Bey en zor koşullarda bile ara vermeden beyannameler (bildiriler) yazıyor, telgraflar çekiyor. Örgütüyle haberleşiyor. Geçtiği her köy ve kasabada İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin köy ve kasaba merkezlerini oluşturuyor. Halka karşı açık olmaya önem veriyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılım yeminini, ilk kez gizli bir ortamda değil, halkın önünde yaptırıyor.
Cesur ama maceracı değil. Halkın ve askerlerinin korunmasına, kardeş kavgası çıkmamasına özen gösteriyor. İkna ederek kazanmayı esas alıyor. Örneğin Radolişte köylüleri silahlı olarak yediden yetmişe cami avlusunda toplanarak Niyazi Bey’in askerlerini köylerine sokmayacaklarını, çok kötü küfür ve tehditlerle, ilân ediyorlar. Niyazi Bey, önce “köyü kuşatıp cezalarını vermeyi” düşünüyor ama zabitleriyle ve o köyden birkaç kişiyle görüş alışverişi yaptıktan sonra vazgeçiyor. “Kötü bir vaziyet yaratmaktansa ben de geceyi açıkta geçirmeyi doğru gören görüşe katıldım. Böylece Değirmenlik’e çekilecek geceyi aç ve susuz geçirecektik. Bütün gece üzüntüden gözlerime uyku girmedi.”
İttihat ve Terakki’nin sevildiği komşu köy İstrogalılar, Radolişte köylülerini davranışlarının olumsuzluğuna ikna ediyorlar. Niyazi Bey ve askerleri, köye davet ediliyor. Konuşma ve tartışmalar yapılıyor. Sonunda anlaşıyorlar. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin idare heyeti bu köyde de oluşturuluyor. Böylece önemli bir gerginlik başarılı bir sonuçla ve tatlılıkla atlatılıyor.
Niyazi Bey, adaletli olmaya, yoksulları korumaya büyük önem veriyor. Kendi cümlesiyle aktarırsak: “Köylünün himayesini önde tutuyorduk” diye yazıyor. İnsanların incitilmemesine, haksızlık yapılmamasına çaba harcıyor. Alınan yiyeceklerin ya parası ödeniyor ya da gelecek de ödeyecekleri vergilerden düşülecek şekilde makbuz veriliyor.
Niyazi Bey “askerleriyle” birlikte 3 Temmuzdan 23 Temmuza kadar, yani İkinci Meşrutiyetin ilânına kadar 20 gün her an hükümetin ya da farklı çetelerin silahlı saldırısına uğrama tehdidi altında, dağlık, ormanlık bir bölgede zaman zaman aç, susuz, uykusuz kalarak halkı aydınlatma ve örgütleme çalışmasını yürütüyor. Tüm bunlar bana, Mao Zedung’un ünlü Uzun Yürüyüşünün, çok küçük çapta bir öncülünün ülkemde yaşandığını, düşündürttü. Gurur duydum. Haklı mıyım, bilmiyorum. En doğrusu, kararı tarihe bırakmak…
YAŞASIN HÜRRİYET, EŞİTLİK, KARDEŞLİK, ADALET!
Padişah için artık Meşrutî idareyi kabul etmek dışında bir seçenek kalmamıştır. 23 Temmuz 1908 Perşembe günü, Manastır’da toplar atılarak, büyük merasimlerle hürriyet ilan ediliyor. “Müslümanlar ve Hıristiyanlar hürriyetin yarattığı kardeşlik, müsavat güneşi altında bayram” yapıyorlar.
Selanik ve Resne’de büyük bayram 24 Temmuz 1908 günü kutlanıyor. Resne köylüleri şehre doluyor. Alanlar; Yaşasın Ordu, Yaşasın İttihat ve Terakki Cemiyeti, Yaşasın Millet, Yaşasın Hürriyet, Müsavat, Kardeşlik, Adalet sözleriyle çınlıyor.
Trenle Selanik’e gelen Enver ve Niyazi Beyleri karşılayıp kutlayan Talât Bey, “İşte kahraman-ı hürriyet, Yaşasın Enver, Yaşasın Niyazi” sloganıyla onları halka tanıtıyor, alkışlatıyor. Bu zafer, Genç Türklerin yanı sıra onların ataları olan Yeni (Genç) Osmanlıların da başarısıdır. Nitekim Hürriyetin ilanının ilk gününden itibaren Mithat Paşa’nın ve Namık Kemal’in resimleri duvarları ve vitrinleri süslüyor.
1908 Hürriyet Devrimi; Talât, Enver, Niyazi, Atıf, Eyüp Sabri Beylerde ve daha pek çok vatanseverin kimliğinde, kendini feda eden kahramanlarını buluyor. Onlar “ecnebi yumruğunu görmemek” için, canlarından aziz bildikleri vatan ve millet yolunda kendilerini feda etmekten kaçınmıyorlar.
Kaynak: Feyziye Özberk, Resneli Niyazi/ Vatan Fedaisi ve Rumeli Dağlarından Cumhuriyete, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2019.