Türkiye Gerçekleri!

Sevgili ülkemiz Türkiye’miz her yönüyle zor bir dönemeçten geçmektedir. İnsanlar geleceklerinden endişeli. Millet geleceği görememekten şikâyetçi, işadamları kararsız, aydınlar umutsuz ve karamsar.

Medya desen hem yurt dışındakiler hem de yurt içindekiler sürekli karamsarlık havası estirmekte, kafaları karıştırmakta, yanlış alanlara yönlendirmekte. Türkiye’miz üzerinde müthiş bir algı operasyonu yapmaktadırlar.

Tamam, her şey de bir olumsuzluk havası hâkim de sürekli kendimizi aciz göstermekle de bir yere varamayız. En küçüğünden en büyüğüne kadar kendimize acıyoruz ve hiçbir şey yapmadan adeta ölümü bekliyoruz. Peki; umutlarımıza ne oldu, ne çabuk pes ediyoruz, ne çabuk yenilgiyi kabul ediyoruz. Büyük milletimiz kör çıkmazlarda çıkmasını her daim başarmıştır. Yeniden Ergenekon’dan çıkar gibi çıkacaktır büyük milletimiz.

Bu mudur Türkiye’nin gerçekleri?

 Sürekli kendimizi eleştirerek, kendimizi hiç yerine koyarak olup biteni kabulleneceğiz mi?

Atatürk Türkiye’sinin gerçekleri böyle midir?

Nerede emperyalizme karşı ilk milli kurtuluş savaşını vermiş ve mutlak bir zaferle çıkarak Cumhuriyeti kurmuş Türk milletinin iradesi ve gücü.

Bu kadar çabuk mu pes edecek Türk Milleti? Büyük milletimize zaferler yakışır ve zafer mutlaktır.

Evet; Yönetenler çok önemli hatalar yaptılar. Bazen gücümüzü küçümsedik bazen de olduğundan fazla abarttık veya birilerinin gazına geldik. İçerideki birlik ve beraberliğimizi ihmal ettik. Milli olan ne varsa ona düşman oldu bazıları. Ulus devlet öcü gibi gösterildi, bazen de yabancıların ve onların yerli işbirlikçilerinin ağzı ile konuşuldu, ülkemizi dönüştürmeye çalıştılar.

Bazen; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını küçümser oldular. Hatta bazıları vatanı bir kadın memesine satarım diyecek kadar pervasızlaştı. Vatandaşları kucaklayamadık, işin kolayına kaçıp onları Cemaatlerin, tarikatların kısacası gerici örgütlenmelerin ağına bıraktık ve onları tarikat ve cemaatin kölesi haline gelmesine göz yumduk. Onların iradesine birilerinin el koymasına göz yumduk. Sonuçta da kendi altımızı oyduk.

Giderek de; siyasi partilerin de, devlet kurumlarının da altı oyuldu. Devletin içi boşaltıldı. Devlet aklı yok edildi. Yerine işbirlikçi cemaatlerin aklı hâkim kılındı.

Özelleştirme adı altında ekonomi yabancıların eline geçti. Üretmeyi bıraktık, tüketim pohpohlandı. Vatandaş borç batağına itildi. Para ile para kazanma anlayışı geçerli oldu, inşaat sektörü ile düze çıkmaya çalıştık.

Sonuçta; sanayide, tarımda üretimi bıraktık ithalata başladık. Ekonomisi dışarıya bağımlı ülkelerin geliştireceği stratejide, ordusu da, istihbaratı da dışarıya bağımlı hale gelir.

İşte bu gerçeklerden hareketle; Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her birey olarak tekrar vatandaş olmak, Cumhuriyetin temel kurucu felsefesine dönmek, milli devletten taviz vermemek, milli çıkarlarımızı korumak ve örgütlü olmak zorundayız.

Bizi bu durumdan kurtaracak tek güç milletin iradesidir. Milli olacağız, milli olmayanla mücadele edeceğiz. Amasya tamiminde denildiği gibi milleti yine milletin azim ve iradesi kurtaracaktır.

Milletin gerçekten iradesini hâkim kılmak olmazsa olmazdır.