Türkiye’nin Milli Ekonomi Savaşı / Bora Özizmirli yazdı
Yoğunluk sebebiyle bir müddet köşe yazısı yazamamıştım.
Ancak bu yazımla, ekonomiyle ilgili bir çok kaygının yersiz olduğuna değinmek istiyorum.
Aslında ekonomideki olumsuz düşüncelerin aksine tarım ve hayvancılık dışında ekonomide çok büyük atılımlar mevcut. (Tarım ve hayvancılıkta bir takım sıkıntılar mevcuttur. Yalnız bu sorunlar aşılacak sorunlardır.)
Biliyorum bu yazımı okuyan bazı kişiler bu yazdıklarımı inanmayacak, dalga geçecekler.
Ancak biz sadece olanı değil, aynı zamanda olacakları, gerçekleri yazarız.
Biliyoruz, görüyoruz, yazıyoruz. Bizler olacakları yazarız.
TÜRKİYE, ÜRETİME DAYALI KENDİ MİLLİ EKONOMİSİNİ KURMAKTADIR
Şu anda işşizlik, ekonomik zorluklar gibi bazı sıkıntılar dile getirilse de yakın bir zamanda bırakalım işsizliği; ekonomik zorlukları, Türkiye’de işlerin yoğunluğundan dolayı çalışacak işçi bulmakta zorlanılacak; işler yetiştirilmeye çalışılacak, 3 vardiya yetmeyecek, yurtdışından Türkiye’ye işçi getirilecektir.
Aslında olan şu ki; Türkiye dışarıya bağlı sıcak para ekonomisinin yerine, üretime dayalı kendi milli ekonomisini kurmaktadır.
Türkiye; batıdan gelecek sıcak para ekonomisi yerine Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde üretime dayalı, milli ekonomi modeline geçmektedir. Zaten bütün batıcı, liberal aydınlar bu nedenle paniktedir.
Milli ekonominin esası para politikalarında bağımsız olmaktır.
Türkiye’ye 2018’den beri IMF ile standby anlaşması yapması dayatılıyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız bu dayatmaya karşı direndi.
Türkiye’ye ödetilen bedel, işte bu direnişin bedelidir.
Türkiye faizleri indirerek uluslararası mali sermaye kesimlerine karşı Türkiye üreticisini savunan ve koruyan bir hamle yapmış oluyor.
Artık, Türkiye’de faizden para kazanıp memleketine götürme dönemi kapandı.
Bedavadan insanlarımızın emeğini çalıp yurt dışına götürme dönemi kapandı.
Yeni dönemin özelliği bu. Ekonomi para politikaları ile yönetiliyor ise, Türkiye faizcilerin önünü keserek büyük bir hamle yaptı.
ÜRETİME DAYALI EKONOMİ MODELİNE GEÇİLECEĞİ 11. KALKINMA PLANI’NDA ÖNGÖRÜLMÜŞTÜ
Öte yandan Türkiye’nin “üretime dayalı ekonomi modeli” yeni değildir. Türkiye’nin böyle bir modele geçeceği 11. Kalkınma Planı ile belliydi.
Cumhuriyet tarihinin en fazla yerliliği artırmayı gözeten ve üretime dayalı kalkınma planı olan 11. Kalkınma Planı, 2019 yılında açıklandığından itibaren sürekli yazdık, çizdik, söyledik.
2019 yılından itibaren Türkiye’yi milli savunma sanayinden yerli otomobile, yerli otomobilden yerli lokomotife kadar bir çok alanda yerliliğin hakim olacağını zaten bir çok kere dile getirdik.
2022-2023 yıllarında tamamen yerliliğe, milliliğe, üretime dayalı ekonomiye geçilmiş olacak.
ÜRETİP, ORTA ASYA’YA SATACAĞIMIZ BİR DÖNEMDEYİZ
Sadece üretim değil, pazarlarımız da genişleyecek.
Türkiye’nin Asya pazarında emsali görülmemiş müthiş bir hareketlilik var.
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile görüşüldü. Macaristan bile bu birlikteliğe katıldı.
Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız Türkmenistan’da çok önemli bir şey söyledi.
Sayın Cumhurbaşkanımız “500 milyonluk büyük bir topluluğuz, kendi aramızda her şeyi üretebiliriz” dedi.
Bu 500 milyonluk topluluk hem üretim merkezi, hem de pazar demektir! Türk devletlerinin yanına Pakistan’ın da yer alacağı bir dönemdeyiz.
Üretip , Orta Asya’ya satacağımız bir dönemdeyiz.
Bu kadar büyük bir coğrafyada uzay teknolojisinden mikro tıbba kadar her şeyi kendimiz yapabileceğiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu vizyonda şimdi.
Yani, aslında kimse söylemese de, bizim Avrasya stratejimiz bu yönde.
Erdoğan büyük düşünüyor.
Biz Pakistan ve Türk devletleri ile yürüyeceğiz, bu sürece Afganistan, Bengladeş, Nepal gibi ülkeler de dahil olacaktır.
Türkiye sadece üretmeyecek, mazlum milletlerin tekrar lideri de olacaktır.
Türkiye, Asya’da yeni bir odak merkezi haline gelecek.
Burda abartmıyorum. Bırakalım erken emekliliği konuşmayı, yakın bir zamanda fabrikalarımız siparişleri yetiştirmekte zorlanacak, çalışan işçi bulamayacak yurtdışından işçi getirtilecektir.
Diğer taraftan Türkiye sürekli altın stoklamaktadır. Türkiye’nin yurt dışındaki altınlarının önemli bir bölümü de yurda geri getirilip hazineye kazandırılmıştır.
Ve tüm dünyada, ABD saldırganlığına karşı iki lider konuşulmaktadır.
Bu iki liderden biri Cumhurbaşkanımız Erdoğan’dır.
Yani kısaca, Türkiye dünya dengelerini değiştirebilecek roldedir.
Fakat esas problem, Türkiye’nin bu yeni hamlesini kavrayabilecek aydın ve kalifiye kadroların daha fazla yönetimde söz sahibi olup, liyakatlı insanların AK Parti’de görev almasıdır.
Bunun için de ayrıca çalışma gerekmektedir. (Kaynak: Ulusal Kanal)