Tüketerek büyümenin acı sonu / Simit saraylarını dolduran milyonlar var!/ Editör’den
Yıllardan beri uygulana gelen ekonomik sistemde, toplumun tüketim alışkanlığı azdırılmış, toplum tüketim alışkanlığının çıkmazında borç sarmalında arayışlar içerisinde bırakılmıştır.
Oldukça yoksul ve bir o kadar cahil bırakılan; geçmişi yoksulluk içinde köylerden şehirlere akın eden yapıdan tasarruf beklemek hayaldan ötedir.
Tüketim alışkanlığı ve borç sarmalındaki çıkmaz, geldiğimiz ekonomik sıkıntıların da ana nedenlerinin başında gelir.
Fakat cahil kesimin bunu anlamadığını söylemek de safdillik olur.
Çünkü “Ayağını yorganına göre uzat!” atasözünü bilmeyenimiz yoktur.
Kaldı ki tüm medyadaki yansımaya göre, toplum büyük bir zenginlik içerisinde yaşamaktadır.
Hiçbir yerde rastlanmayacak hayal dünyasında yaşamdan kesitler sunuluyor topluma.
Oysaki herkesin otomobili yok, herkesin yazlık konutu yok, herkes aynı şartlarda eğitim almıyor, herkes lüks konutlarda oturmuyor, herkes lüks lokantalarda yemek yemiyor. Ucuz simit saraylarını, ucuz esnaf lokantalarını dolduran milyonlar var.
Fakat bunlar da tüketim sapkını, ama kredi kartlarını bile ödeyemiyorlar. İşte toplum maalesef bu acıklı durumda.
Bu içinden çıkılmaz durumun boyutunu da her gün gazetelerde okuyoruz. Aylık 1000 TL bile geliri olmayan insanların cebinde çok sayıda kredi kartı bulunmaktadır. Çocuklarına bile iyi bir eğitim veremeyen aileler toplumun çoğunluğunu oluşturmaktadır.
Buna karşı yoksul milyonları daha çok tüketime yönlendirmekten çekinmeyen ve bunu pompalayan medya var.
Toplumun bu hale gelmesinde hem iktidarların hem de muhalefetin büyük yanlışları vardır.
Toplumun uyandırılması zorunlu hale gelmiştir. Ekonomi yönetimi daha gerçekçi olmalı ve sıkıntıların paylaşımını toplumun tüm kesimlerine yayabilmelidir. Çünkü herkes olanaklarını üstünde yaşamaya zorlanmış durumda.
Bu durumun sonucu Türkiye oldukça pahalı ve müsrif bir ülke haline gelmiştir. Halk tasarruf yapamaz hale getirilmiştir.
Borç ertelemeleri, ötelemeleri ile sıkıntıları daha da kartopu haline getirmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Ekonomi uzmanlarını dinlemeyen halkımız reklamları çabucak algılamaktadır.
Köylerden kentlere akın akın gelenleri bekleyen en büyük tuzak lüks yaşam tarzını özendiren cazip reklamlardır.
Siz hiç tasarruftan söz eden bir reklam duydunuz mu?
Sözde cazip kredilerden söz etmeyen bir banka reklamı gördünüz mü?
Bizim çocukluğumuzda kaldı Yerli Malı Haftası, yerli malı kullanalım söylemi, tasarruf haftaları…
Üretmeyen bir toplumda tasarruf alışkanlığı olur mu?
Tasarruf alışkanlığı olmayan bir toplum üretici olur mu?
Tüm toplumu yeniden bir üretim sürecine sokmak, yeniden üretim demek artık mecburiyet haline gelmiştir.
İçinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılardan kurtulmanın yolu; tasarruf oranlarını artırmak ve elde edilen tasarrufları da beton ekonomisi yerine üretim ekonomisinde yönlendirmek zorundayız.
Yoksa işimiz oldukça zor…
Zurnanın zırt dediği yerdeyiz çünkü…