Adana’nın Kurtuluşu ve Toros İlkokulu…
Başı, babası ve öğretmeninden gayri kimsenin önünde eğilmeyen bir neslin çocuğu olarak onların önünde saygıyla eğiliyorum.
Adana’nın Kurtuluşunun 101.yılı, şehirde coşkuyla kutlanmıştır. Etkinliklerin hepsi de destansı kurtuluşumuzu yâd eden anlamlı törenlerdi. Bunlardan biri Toros İlk Okulunda yapılan etkinlik idi…
Artık okul ile birlikte adı özdeşleşmiş olan Sayın Dilek Kısaoğlu’ndan bir davet aldım. Kutlamalar kapsamında “Adana’nın Eski Fotoğrafları Grubu” ile birlikte, okulda bir fotoğraf sergisi açmışlar. Sayın Sabri Gül’de ayrıca davet etti.
RENKLİ DUVARLAR AYDINLIK YÜZLER
4 Ocak’ta serginin açılışında bulunamadım. Ancak ertesi gün okuldaydım.
Sergi salonuna girmeden önce anılarımı tazeledim. İlkokula bu okulda başlamıştım. İki üç barakadan oluşan okul bahçesi tozlar içindeydi. Ama okulumdu. Yokluk dönemini yoğun yaşayan bir neslin çocukları olarak tutumlu olduğum günler aklıma geldi. Silgi’yi boynumuza kolye olarak asardık; kaybolmasın diye. Dolmakalemimiz kargıdandı. Babam, çok güzel dolmakalem yapardı. Tarka bıçağının keskin ucuyla istediğimiz ölçüde uç yapabilirdi. Siyah önlük, beyaz yaka (Çoğunlukla büyüklerimizden kalmış olurdu)
Anılar elbette çok fazla… Okulun renkli duvarlarını görünce, bu renklerin ne denli bir nimet olduğunu anlamak içi o günleri yaşamak gerek diye düşündüm. Trahom, bulaşıcı bir göz hastalığı idi. Hasta olan çocuk diğer arkadaşlarından tecrit edilirdi. Şöyle bir sahne düşünün, ilkokul çağındasınız ve gözünüz hasta olduğu için gruplardan dışlanıyorsunuz. Bu tam bir sarsıntıdır. Ama yaşadık. Trahom hastaları için ayrı sınıf oluşturuldu. Ve uzun müddet o sınıftaki öğrencilere “Öcü” gözüyle bakıldı. O öcülerden biriydim.
Şimdi duvarları renkli sınıfları görünce bunun ne büyük nimet olduğunu kavrıyorum.
Elbette eğitim, duvarları süslü olan okullarda değil, kafası aydınlık olan öğretmenlerle yapılır.
İşte bu okulda kendilerini çocukların eğitimine adamış, birçok özverili öğretmen ile tanıştım.
Yaşları ne olursa olsun, onların öğretmenlik sıfatlarının ellerinden öpüyorum.
Başı, babası ve öğretmeninden gayri kimsenin önünde eğilmeyen bir neslin çocuğu olarak onların önünde saygıyla eğiliyorum.
Bu öğretmenleri temsilen, eli öpülesi Dilek Kısaoğlu’nun konuğu olarak okuldaydım.
ADANA’NIN ESKİ FOTOĞRAFLARI
Bilinen hikâyedir: Taç Mahal inşa edilirken, küçük çakıl taşlarını binaya taşıyan kişiye sormuşlar: “Ne yapıyorsun?”
“Tarihi değere sahip muhteşem bir yapı inşa ediyorum” demiş.
Bu bilge kişi, bir inşaat için binaya çakıl taşıyorum dememiş; “Tarihi” ve “Muhteşem” bir yapıdan söz etmiş. İşte Adana’nın Eski Fotoğrafları Grubunun oluşmasına katkı yapan, Başta Sabri Gül, Orhan kapılı, Ayten Bakır, Yılmaz Ulugay, olmak üzere adını sayamadığım birçok değerli insan “Tarihi” ve Muhteşem bir topluluğu inşa etmişlerdir.
Onlar, Adana’nın Eski Fotoğraflarını bir araya getirerek, bu gün ile geçmiş arasına asla yıkılmayacak bir köprü kurmuşlardır.
Öğretmenimiz Dilek Kısaoğlu bu köprünün bir parçasının okula gelmesini sağlamış ve çocukları bu köprü vasıtasıyla geçmişe götürmüştür.
Bu güne geliş sürecindeki çocukların ilgi ve merakı oluşturulmuştur. Bilim insanı böyle yetişir; tarihçi, sosyolog, matematikçi, öğretmen, mühendis böyle yetişir.
ÖĞRENCİLERLE BİRLİKTE
Daha sonra öğrenciler beni sınıflarında misafir ettiler. Gözleri pırıl pırıl, aydınlık yüzlü çocuklardı. Onların gözlerinde ülkemin güvenli yarınlarını gördüm. Bu sınıflarında ikinci konuk oluşumdu. Daha önce de okuma bayramında bir arada idik. O günden hatırlayanlar oldu. Bu okul ile ilgili anılarımdan söz etmemi istediler. Gözlerim doldu. Ben de bu sıralardaydım ve arası yaklaşık 60 yıl geçmişti. Ve şimdi o sıralarda eğitim gören öğrenciler, anılarımı anlatmamı istiyorlardı.
Onlara, “Yerli Malı Haftası”nı nasıl kutladığımızı anlattım. Bize okulda, yaklaşık 20 m2 bir bahçe verilirdi. Orada ne üreteceğimizi söylerlerdi. Domates, soğan, biber, kabak vs… Bu ürünlerden birini yetiştirirdik. Bahçeye bakar sular, devamlı gözlerdik. Çiçeğin açtığını izler bayram sevinci yaşardık. Sonra Ziraat Müdürlüğü’nden bir memur gelir, yetiştirdiğimiz ürünlere bakar bize not verirdi. Bu anlattığım olayın her aşaması bizim için olağanüstü değere sahip bir konuydu.
Yetiştirdiğimiz ürünü eve götürürdük. Annemiz o ürünle bir yemek yapıp sofraya koyduğu anın mutluluk ve sevincini hala hissederim. Üretmek, insanlaşma yolunda atılmış dev bir adımdır.
Okul bana, okuma, yazma, yurt, bayrak, insan sevme erdeminin yanı sıra üretmeyi öğretti.
Bunları kısa kısa konuştuk.
Dilek öğretmen sınıfında çok güzel bir sistem kurmuş. Kimin hangi konuda ne konuşacağı, öğretmen olmadığı zaman kimin temsil yetkisini kullanacağı, kimin disiplin sağlayacağı… her şey belli. Kendisi deste olmasa bile, dersteymiş gibi eğitim sürecinin devam ettiğine tanık oldum.
Kargaşası, gürültüsü olmayan, huzurlu bir sınıf… Bir sözcü (belli ki daha önce belirlenmiş):
“Bizi ziyaret etmenizden çok mutlu olduk…” şeklinde özetlenen bir konuşma yaptı. Duygulandım.
Dilek öğretmen, okulun Müdire hanımı ile tanıştırdı: Elife Cengiz Petek. Okul ve okulun tarihçesi hakkında çok güzel sohbetimiz oldu. Daha önce Güneşli Mahallesinde öğretmenlik yapan Müdire hanımın sıcak ve samimi misafirperverliğinden mutlu oldum. Zaten okula girdiğim andan, okuldan ayrıldığım ana kadar, bütün görevlilerin samimi ilgileri ile karşılaşmıştım. Müdire Hanımı da tanıyınca bu sıcaklığın nedenini de anlamış oldum.
Öğrencileri geleceğe hazırlayan bu tür etkinliklere fırsat verip desteklediği için Sayın Elife Cengiz Petek’e ve öğretmenliğin yüz akı Sayın Dilek Kısaoğlu’na teşekkür ederim…
İyi ki varlar, iyi ki bu tolumun içindeler…
05.01.2023 Adana