TİP’e vatanseverlik dersi: Aybar: Soykırım yok!
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, 1967’de Ermeni soykırımı yalanına karşı yanıtıyla Russel Mahkemesini ikna etti. TİP Genel Başkanı Erkan Baş ise bugün yalanı kabul ediyor. Vatansever Aybar’ın o gün mahkemedeki cesur tutumunu yayımlıyoruz.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, emperyalist soykırım yalanını kabul etti. Bir de destek mesajı yayınladı. Baş mesajında şu görüşünü savundu:
“Coğrafyamızın kadim halklarından Ermeni halkının topraklarımızdan koparılmasının acısını yaşamaya devam ediyoruz. Bu Büyük Felaketle yüzleşmek sadece geçmişe değil, ortak geleceğimize karşı da sorumluluğumuzdur.” Baş’ın “vatanseverliğe yakışmayan” mesajı sosyal medyada büyük tepki çekti.
Baş’ın bu tavrı, 1962 yılının Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı sosyalist önder Mehmet Ali Aybar’ın aynı yalana karşı tutumunu hatırlattı. Aybar, 1967’de Vietnam savaşında ABD’nin suçlarını konu alan ünlü Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi (Russell Mahkemesi)’nde mahkeme üyesi de olan J. P. Sartre’ın “Ermeni soykırımı”ndan söz etmesi üzerine, bu iddiaya karşı hemen ve Sartre’ı da mahkemeyi de ikna eden bir itirazda bulunuyor. İtirazı kabul ediliyor ve bu iddia mahkeme tutanaklarından ve Sartre’ın raporundan çıkarılıyor.
Dünyada büyük ilgi gören mahkeme, 1966 yılında kuruldu ve 1967 yılında da yargılamalara başladı. 18 ülkenin 21 temsilcisinden oluşan mahkemede İngiliz filozof Bertrand Russell’in “Bizler yargıç değiliz. Bizler tanığız. Görevimiz insanoğlunun bu korkunç suçların tanıklığını üstlenmesini sağlamak ve insanlığı Vietnam’da adaletin safında birleştirmektir.” sözleri damgasını vurmuştu.
VATANSEVER DEVRİMCİ TUTUM
Aybar da mahkeme üyesiydi. Mahkemenin başkanlıklarına Russell, Sartre, Dedijer ve Schvvartz seçildi. Mahkeme, çalışmalarına 2 Mayıs 1967’de Stockholm’de yaptığı ilk oturumla başladı. Aybar bu oturumda, Vietnam’a giderek mahkeme adına inceleme yapacak ve delil toplayacak heyetin başkanlığına seçildi.
Aybar, uzun cevapta Ermeni meselesini ve özellikle Cihan Harbi içinde Ermenilerin emperyalist ülkelere dayanarak Osmanlı devletine karış isyan etmelerini ve işgalcilere açık desteğini olaylarla anlatır. Ve olayların karşılıklı kırım olduğunu belirtir. Aybar o dönemin devlet adamları ile İttihatçı önderlerin anılarından da yararlanır. Ermeni öldürmelerine ilişkin kurulan Divan-ı Harbi’nin rapor ve kararlarını da aktarır. Aybar’ın Ermeni soykırım yalanına ilişkin uzun cevabı Teori dergisinin Nisan 2008 sayısında yayımlandı. Aybar’ın konuyu ele alan yazısının özetini sunuyoruz:
AMERİKANIN SUÇLARI
“Heyetimizin gözlemlerini mahkemeye rapor olarak bildirdik. Ben ayrıca bir de soykırımla ilgili rapor sundum. Soykırım (genocide) suçu işlendiği nasıl kanıtlanır? Amerikalıların amacı Vietnam halkını tümüyle yok etmek miydi? Elbette hayır. Zaten bugün buna olanak da yoktur. Amerikalılar, Vietnam’da halkın bir kesimini yok edip, öteki kesimini dize getirmek amacı gütmüşlerdir. Soykırım suçu her zaman tasarlanmış bir suçtur. Ve devlet tarafından işlenir. (…)
“Mahkemenin Kopenhag’daki ikinci oturumuna soykırımla ilgili olarak sunduğum raporda, bu suçun tasarlanmış bir suç olduğunu ve genellikle devlet tarafından işlendiğini belirttim. Bu suç ya azınlık halklarına karşı içerde işlenir; ya da bir saldırı savaşı ile ülke dışında işlenir. Amerikalıların Vietnam’da yaptıkları gibi… Mahkeme heyeti bu görüşümü benimsedi. Sartre açıklamasında, “Failin maksadı olaylardan anlaşılır. Ve Aybar’ın dediği gibi bu suç mutlaka tasarlanmıştır.” dedi.
1 Aralık 1967 günü açıklanan kararla mahkeme son buldu. Amerika altı noktadan suçlu bulunmuştu. (…)
ERMENİ MESELESİ
Aybar, konuyu Ermeni soykırım yalanına getirerek şu değerlendirmeyi yapar:
“Mahkemede bu mantık ve gerekçelerle ‘Ermeni soykırımı’ deyimine karşı çıkmıştım. Soykırım’ın tasarlanmış ve genellikle devlet tarafından işlenen bir suç olduğu hakkındaki görüşüm haklı bulunmuş ve Sartre, Ermeni soykırımı ile ilgili bölümü raporundan çıkartmıştı. Göçettirme (tehcir) sırasındaki olayların, İttihat ve Terakki iktidarınca tasarlanıp gerçekleştirildiğini kanıtlayan herhangi bir olay, bir belge de yok ortada. Ama İttihat ve Terakki Genel Merkezi’nin olayı onaylamadığı izlenimi veren bir belge var. (…)
“Sartre’nin raporundaki Ermeni Soykırımı ile ilgili bölüme karşı çıktığım günlerde, Mithat Şükrü Bleda’nın anıları henüz yayımlanmamıştı. İttihat ve Terakki Partisi’nin bir nolu sorumlusunun ağzından tehcir kararı alındığını ve bu zorunlu göçler sırasında Ermenilerin öldürüldüğünü öğreniyoruz.
‘SOYKIRIM YOK KARŞILIKLI ÖLDÜRME VAR’
“Talat Paşa’nın bu yürekli açıklamaları, gerçek bir devlet adamının olaylar karşısında ulusal çıkarların nasıl savunulacağını gözler önüne seriyor. Gerçek bir devlet adamı gerçeğe sırt çevirmez. Gerçeği yadsıyarak yurt çıkarlarını savunmak olanaksızdır.
Mithat Şükrü Bleda ve Talat Paşa, o dönemin en yetkili iki yöneticisi, olayları böyle anlatıyor. Tarih yadsınarak politika yapılmaz. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni komitacıları isyanlar çıkarmış, köylere saldırmış, Türkleri öldürmüştür. Bir önlem olarak kararlaştırılan ‘tehcir’ sırasında da Türkler Ermenileri öldürmüşlerdir. Ayrıca, özellikle Rus sınırı yakınlarında karşılıklı çatışmalar olmuştur. Gerçek bu merkezdedir. Kimi yetkililerin olayları yadsıyan tutumları Türkiye’ye bir şey kazandırmaz. ‘Tehcir sırasında ölenler hastalıktan ölmüşlerdir’ gibi çocukça teviller de kimseyi inandırmaz. Gerçek devlet adamları olayların üzerine gider, onları tarihsel boyutları içinde değerlendirirler. Türkiye soykırımla suçlanıyor. Yüzyıllar boyunca yan yana, iç içe yaşamış oldukları, en yüksek görevlere getirdikleri Ermeni asıllı yurttaşlarını, Türk hükümetinin 1915 yılında toptan yok etmeye kalkışmış olması ve bu işi, sınırlı boyutları olan bir ‘zorunlu göç’ eylemi içinde gerçekleştirmesi, inandırıcı bir sav değildir. Tehcir’in bir ölüm göçüne dönüşmesi, bir iki sorumsuz valinin ve vicdansız kimi görevli ve kişilerin işidir. O günlerin Türkiye’sinde haberleşmenin ve ulaşımın ne durumda olduğu da unutulmamalıdır. Olaylar yadsınamaz. Bunlar başlangıçta karşılıklı saldırılar biçimindedir. ‘Savaş fiili’dir ama adına ister ‘genocide’ (soykırım), ister başka bir şey denilsin, Ermeni yurttaşlarımız 1915 yılında kitlece öldürülmüşlerdir. Ermeniler de Türkleri öldürmüşlerdir. Gerçek budur.” (Bu yazı, Mehmet Ali Aybar’ın TİP Tarihi (Cilt 2), (BDS Yayınları, 1988, İstanbul adlı kitabından alınmıştır.)
DEMİRTAŞ’TAN BULDAN’A ‘İTTİFAK’ DÜZELTMESİ
Türkiye İşçi Partisi’nin adayı Erkan Baş, cezaevindeki Selahattin Demirtaş’tan mektup getirdi. Demirtaş, Baş aracılığıyla ittifak içindekilerin birlikte hareket etmesini istedi.
Yeşil Sol Parti’nin 23 Nisan’da İstanbul Kadıköy’de düzenlediği eylemde konuşan Pervin Buldan, “Size ‘Hiçbir farkımız yok, bize de oy verirseniz kazanırız’ diyenlere sakın aldanmayın, sakın güvenmeyin. Yeşil ve Sol parti dışında atacağınız her oy AKP’nin işine yarar bu böyle bilinsin, böyle algılansın. Tek adresimiz Yeşil Sol’dur.” dedi.
ERKAN BAŞ, DEMİRTAŞ’A KOŞTU
Ertesi gün cezaevinde Demirtaş’ı ziyaret eden Erkan Baş elinde bir mektupla döndü. Demirtaş mesajında “Dışarıda olsaydım (…) Ben de TİP’in mitinglerine katılır ve yoldaşça, omuz omuza, kol kola mücadeleyi büyütürdük. Olması gereken budur, ötesi yoldaşlığa zarar verir. Tüm arkadaşlarımızdan beklentimiz bu hukuka uygun davranarak beraberce mücadeleyi büyütmeleridir.” ifadelerini kullandı.
Pervin Buldan da önceki gün Hakkari’de düzenlenen eylemde, “Söylediğimiz sözlerin, yaptığımız açıklamaların hedefi ittifak içindeki partiler değil; bizim tek bir hedefimiz vardır o da AKP-MHP iktidarıdır.” dedi.
PUTİN’E DÜŞMAN!
Öte yandan Erkan Baş, Arayüz Kampanyası’nın etkinliğinde yaptığı konuşmada, “Putin’e Türkiye’deki ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına göre çok daha fazla öfke duyuyorum. Çünkü bana göre insanlığın önemli kazanımı olan Sovyetler Birliği’ni yıktılar. Sovyetler Birliği’nin bütün değerlerini ayaklar altına alarak dünyada kapitalist bir ülke yarattılar. Benim Rusçu olmam söz konusu değil.” dedi.