Üretim ekonomisi için milli iktisat kadrosu şart /Recep Erçin yazdı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerin ardından yaptığı balkon konuşmasında, “Güven ve istikrar, bu iki kavram çok önemli. Siyasette hep arkadaşlarımla bunu konuştum, iki kavram, güven ve istikrar. Bununla yola devam edeceğiz ve güçlü bir ekonomi yönetimini bu iki kavramın üzerine kuracağız. Uluslararası itibara sahip bir finans yönetimi, yatırım ve istihdam odaklı bir üretim ekonomisi tasarlıyoruz.” mesajı verdi.
Erdoğan’ın bu mesajında iki unsur gelecek dönem ekonomi kadrosuna ilişkin de ipucu verdi. Cumhurbaşkanı’nın Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu ve Başkanlık seçimleri, Sayıştay toplantısı ve Avrupa seyahatinin ardından cuma akşamı bakanlar kurulunu açıklaması bekleniyor. Ekonomi kadrosunda kimlerin yer alacağı ise merak konusu. Çünkü halihazırdaki bakanların hepsi milletvekili seçildiler. Bir kısmının istifa ederek bakanlık görevine devam edeceği konuşulsa da henüz isimler net değil.
DIŞ FİNANSMAN GÖREVİ ŞİMŞEK’E Mİ?
Cumhurbaşkanı’nın mesajında öne çıkan ilk unsur “Uluslararası itibara sahip bir finans yönetimi” oldu. Türkiye’nin içine düştüğü ödemeler dengesi zorluğunun aşılması noktasında ülkeye dış finansman akışı için Mehmet Şimşek’in bakanlar kurulunda olmasa dahi bütün bir finans yönetimini koordine edebileceği görev getirilmesi bekleniyor. Şimşek, bakanlıktan ayrıldıktan sonra uluslararası finans kuruluşlarında görevler aldı ve özellikle dünyada etkisi artan İslami finans konusundaki gelişmeleri de yakından takip etti. Bugün küresel finans merkezlerinde İslam ülkelerinin hatırı sayılır ağırlıkta parası var. Bunun bir kısmının geliştirilecek yeni finansal araçlarla Türkiye’ye çekilmesi için Mehmet Şimşek en tecrübeli isim. Diğer yandan dünyada gittikçe artan finansal balkanlaşma dikkate alındığında yalnız Batı finans merkezlerine değil Doğu’ya da bakacak kadrolar gerekiyor. Bu noktada müstafi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak döneminde Çin ile kurulan köprülerin geliştirilmesi de beklenebilir.
NEOLİBERAL POLİTİKALARA DÖNÜLMEYECEK
Cumhurbaşkanı’nın “Yatırım ve istihdam odaklı bir üretim ekonomisi tasarlıyoruz” vurgusu ise neoliberal politikaların izlenmeyeceğine dair bir güvence. İstihdam ve yatırım odaklı politika söz konusu olduğunda Ortodoks neoliberal politikaya dönülerek sert bir faiz artırımı ile ekonomiye fren yaptırılması beklenemez. Bunun yerine mevcut Türkiye Ekonomi Modeli’nde bir yenileme gündeme gelecek. Para politikasında ekonomiyi soğutmayacak, bankaların taşıdığı yükü bir miktar hafifletecek ve ihracatçının rekabet gücünü yeniden toparlamasını sağlayacak bir normalleşmeye ise Külliye’nin sıcak baktığı biliniyor.
ENFLASYONU ÜRETİMLE ÇÖZMEK
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Enflasyonun yol açtığı fiyat artışlarından kaynaklanan sıkıntıları gidermek, refah kayıplarını telafi etmek, önümüzdeki günlerin en acil konu başlığıdır. Bunları çözmek bizim için zor bir şey değil. Bunları Başbakanlığım döneminde faizi 4.6’ya, enflasyonu da 6.2’ye indirerek ispatlayan biz değil miydik? … Şu anda faiz 8.5’e indirildi ve göreceksiniz enflasyon da inecek. Onlar bizimle yarışamaz, onlar IMF’nin kapısında nöbet tutarlar.” sözleri IMF’ye ve IMF politikalarına kapının kapatıldığını gösteriyor. Belli ki olası bir ödemeler dengesi zorluğunda IMF kapısı çalınmayacak. Erdoğan’ın faiz konusundaki tutumunun da değişmediğini görüyoruz. Üretim ekonomisinin kurulması için milli iktisat kadrolarını göreve getirmek ise şart. Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ana akım dışı görüşlere sahip bir ekonomi yönetimi kurgulaması beklenebilir. Bunu yaparken izlenen politikaları dünya finans merkezlerine doğru şekilde aktaracak güvenilir isimlere de ihtiyaç olacak.
ARJANTİN İLE KIYASLANAMAYIZ
Muhalefet cephesinde ise Türkiye’nin Arjantinleşme yolunda olduğuna ilişkin eleştiriler çoğalıyor. Oysa Arjantin’den farklı olarak ticaret ortakları ile kurulan ilişkiler temelinde geleneksel olmayan yöntemlerle sağlanan finansman için, ülkenin tedarik zincirindeki güçlü konumu korundukça, herhangi bir risk olmadığı söylenebilir. İlaveten Arjantin’in dış ticaret yapısı ve büyüklüğü dikkate alındığında Türkiye ile kıyas götürmeyecek ölçüde zayıf bir ülke. Bunun yanında Türkiye Ekonomi Modeli’nin ülkeyi bir döviz krizine doğru ağır çekim sürdüğü şeklindeki yorumlar dikkate alındığında da borç çevrimlerinde ilave kredilendirme sağlanamaması durumunda bu riskin her zaman geçerli olduğunu not edelim.