Dolar 35,8550
Euro 37,2379
Altın 3.227,52
BİST 10.004,38
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Adana 19°C
Açık
Adana
19°C
Açık
Cts 20°C
Paz 19°C
Pts 18°C
Sal 14°C

Ahlâki çöküş ve liyakatsizlik: Kartalkaya ve yaşadığımız diğer felaketler üzerine düşünceler/ Doç.Dr. Ergül Halisçelik

Ahlâki çöküş ve liyakatsizlik: Kartalkaya ve yaşadığımız diğer felaketler üzerine düşünceler/ Doç.Dr. Ergül Halisçelik
31 Ocak 2025 11:06
A+
A-

Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de yaşanan yangın, yüreğimizde derin yaralar açtı. Karne tatili coşkusuyla tatilde olan çocuklar, aileler ve otel çalışanlarının hayatını kaybetmesi, yalnızca bir yangın değil, aynı zamanda toplumsal eksikliklerimizin ve sistematik sorunlarımızın bir yansımasıdır. Bu elim olayda hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralılara ise acil şifalar diliyorum.

Ahlaki olmayan davranışlar ve etik kurallara uymamak risklerin hem gerçekleşme olasılığını hem de etkisini-oluşan zararları da artırmaktadır. Son dönemde yaşadığımız felaketler, hepimizin hafızasında derin izler bıraktı: depremler, tren kazaları, maden faciaları ve diğer büyük kazalar. Bu tür olayların acısını derinden hissetmek yeterli değil; bunları analiz etmek ve dersler çıkarmak, bir daha yaşanmamaları için kritik öneme sahiptir.

Kartalkaya’daki yangın, ne yazık ki ülkemizde sıkça gördüğümüz “önlenebilir felaketler” zincirinin son halkasıdır. Bu tür facialar, yalnızca fiziksel nedenlere dayandırılamaz; arka planında çok daha derin, toplumsal ve idari sorunlar yer alır. İçimiz yanıyor, ama sorumluluklarını yerine getiremeyen, sadece kişisel rant peşinde koşan ve her türlü etik değeri hiçe sayan bir sistem yüzünden her geçen gün daha fazla can kaybediyoruz. Beşeri sermayemizi bu kadar basit bir şekilde kaybetmek, bizler adına büyük bir utanç olmalı. Çünkü ihmal, denetim eksikliği, liyakatsizlik, adam kayırma, yolsuzluk ve suçluların cezasız kalması gibi sebeplerle yaşanan felaketlerden hepimiz sorumluyuz. Maalesef yaşanan felaketler bir süre sonra unutuluyor. Olan ölenlere, yakınlarına oluyor. Her seferinde ateş düştüğü yeri yakıyor…

FELAKETLERİN KAÇINILMAZ HALE GELMESİ: SİSTEMATİK SORUNLAR

Ülkemizde felaketlerden sonra yaşanan süreçler genellikle aynı döngüyü izliyor: suçlamalar, istifa söylentileri, yüzeysel düzenlemeler ve nihayetinde unutuluş.  Ancak bu olayları yalnızca bireylerin sorumluluğuna indirgeyip sistemin genel işleyişini, süreçlerdeki kontrol zafiyetlerini sorgulamamak, asıl problemi gözden kaçırmamıza neden olmaktadır. Kartalkaya’daki yangında alarm sistemlerinin çalışmaması, yangın merdivenlerinin kullanılabilir olmaması ve otomatik söndürme sistemlerinin devreye girmemesi gibi önlenebilir birçok riskle ilgili gerekli kontrollerin olmaması sistematik bir çöküşün göstergeleridir.

Felaketin büyümesinde, itfaiye birimlerinin geç müdahalesi ve yetersiz ekipman da rol oynamıştır. Ancak tüm bu sorunların temeli, denetim mekanizmalarının yetersizliği ve yetkililerin sorumluluklarını yerine getirmemesinde yatmaktadır. Hem kamu hem de özel sektörde denetim eksikliği, bu tür faciaların önlenmesini engellemektedir.

Bu bağlamda sorulması gereken soru şudur: Doğa olaylarını bile afete dönüştüren ihmaller, neden sürekli tekrar etmektedir? Çünkü ülkemizde felaketler, yalnızca fiziksel şartlardan değil, ahlâki, ekonomik ve sosyal sorunlardan kaynaklanmaktadır. İnsan hayatının değersizleştirildiği, maddi çıkarların insan canından önde tutulduğu bir sistemde, bu tür facialar kaçınılmaz hale gelmektedir.

LİYAKAT SORUNU, AHLÂKİ VE İKTİSADİ ÇÖKÜŞ

Liyakat her alanda başarının ve güvenin temel taşlarından biridir. Ancak ne yazık ki, ülkemizde liyakate değil, sadakate dayalı bir sistemin giderek güç kazandığını görmekteyiz. Liyakat ilkesinin yok sayılması, yalnızca bireylerin değil, kurumların ve devletin de çöküşüne neden olmaktadır. Grand Kartal Otel’de çıkan yangında, yazılarını yakinen takip ettiğim Sözcü gazetesi yazarı Sayın Nedim Türkmen, eşi ve iki çocuğuyla birlikte hayatını kaybetti. Türkmen, 4 Haziran 2020’de yazdığı “Liyakat, başkanlık sisteminin olmazsa olmazıdır” başlıklı yazısında da ‘liyakatın’ önemini anlatmıştı. Liyakati sağlayan temel ögelerin arasında eğitim, deneyim, bilgi, beceri, performans, kurum kültürüne uyum ve iletişim bulunduğunu vurgulamıştı.

Liyakatsiz kişilerin yönetici pozisyonlarına getirilmesi, alınan kararların kalitesizleşmesine ve süreçlerin aksamasına neden olmaktadır. Nitelikli bireyler sistemin dışına itilirken, iktidara yakın olan ancak yeterliliği bulunmayan kişiler kritik rollere getirilmektedir. Bu durum, hem kamu hem de özel sektörde işlerin verimsiz ve kalitesiz bir şekilde yürütülmesine yol açmaktadır. “İşi hak edene vermemek, hak edene zulüm; hak etmeyene vermek ise herkese zulümdür” anlayışı, maalesef toplumumuzda yerleşememiştir.

Önemli olan kimsenin durumunu kötüleştirmeden rasyonel, adil, ahlaki ve vicdani bir şekilde, toplumsal fayda sağlayan kararlar alabilmektir. Ahlaklı, bilgili ve tecrübelilerin YETKİSİZ, YETKİLİ olanların ise tersi bir toplumda sorunlar kısır döngü içinde devam etmektedir. Ahlaki değerlerin yitirildiği, liyakatin göz ardı edildiği bir toplumda güven ortamı zayıflamakta ve bireylerin devlete olan bağlılığı sarsılmaktadır. Bu durum, yalnızca bireysel sorunlara değil, toplumsal huzursuzluklara da zemin hazırlamaktadır.

İktisadi çöküntüden daha önemlisi ahlaki çöküntüyle mücadele etmektir. Ülkenin, hukuki, politik ve sosyo-ekonomik sistemini de etkileyen, politik kutuplaşma, yolsuzluk ve yozlaşma, kurumsal ahlaki çöküntüye neden olmaktadır. Yolsuzlukla başlayıp yozlaşma ile neticelenen devlet yönetimindeki sorunların kurumsal ahlaki çöküntü olarak yapısallaşmasının temelinde ise gerek politikacıların gerekse kamu görevlilerinin liyakat esasına göre seçilmemesi yatmaktadır.

KURALSIZ PİYASALAŞMA, EKONOMİK ÇARPIKLIK VE AHLÂKSIZ BÜYÜME

Ekonomi, yalnızca üretim ve tüketimle değil, aynı zamanda etik değerlerle de şekillenmesi gereken bir yapıdır. Türkiye’nin bugün yaşadığı ekonomik, sosyal, siyasi ve toplumsal sorunların merkezinde özellikle 1980’li yıllardan sonra hızlandırılan piyasalaşma olgusu yatmaktadır. Ülkemizde Batı’da gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sanayileşme, planlı kentleşme ve üretim odaklı çalışma yerine kolay yoldan para kazanma, çıkar ve rant odaklı faaliyetlerle zenginleşme olağan hale gelmiştir. Bu süreç kamu politikalarında özelleştirme, finansallaşma ve kuralsızlaştırma (deregülasyon) gibi neoliberal iktisat politikalarıyla desteklenmiştir. Bu tür bir zihniyet değişikliği ise işbölümü ve mesleki eğitim üzerine inşa edilmeyen birey, toplum ve devlet ilişkilerinde adam kayırmacılığını, yağma kültürünü, kurallara ve sorumluluğa dayanmayan bir para ve mevki elde etme çabasını beraberinde getirmiştir.

Bu çarpıklık, hem toplumsal hem de bireysel ahlakı zedelemektedir. Kartalkaya’daki facia, ekonomik önceliklerin insan hayatının önüne geçtiği bu bir sistemin sonucudur. Arsa rantları, hazine garantili projeler, usulsüzlükler ve yolsuzluklar, kaynakların adil bir şekilde dağıtılmasını engellemekte, toplumsal eşitsizliği derinleştirmektedir. Bu sistem, bireylerin çıkarlarını toplumsal faydanın önüne koymalarını teşvik etmekte ve etik olmayan davranışları meşrulaştırmaktadır. Böyle bir ortamda insan hayatına verilen değer azalırken, toplumun genel iyiliği göz ardı edilmektedir.

Ahlâksızlığın kültürel, sosyal ve ekonomik yapının bir parçası haline gelerek hem iş yaşamında hem de gündelik yaşamımızda önce içselleştirilip sonra da meşrulaştırılması bunun yanında dış faktörlerin baskısı, karşılıklı çıkar ilişkilerinin zedelenmesi ve sistemin yarattığı olumsuzlukların sürdürülemez hale gelmesi nedeniyle karşımızda kaçınılmaz olarak çökmesi muhtemel AHLÂKSIZ BÜYÜYEN bir ekonomi durmaktadır.

Herkes güvensizlik yaratan öngörülemeyen konjonktürde kendilerinin kandırılacağını, haksız rekabete uğrayacağını düşünmektedir. Kişiler, kendileri yapmasa bile başkalarının kural dışı veya etik olmayan faaliyet, işlem ve davranışlarda bulunarak kendilerinin hak ettikleri şeyleri almalarını engelleyeceğini düşünerek ahlaki ve etik olmayan davranışları normalleştirmektedir. Ancak ülkemizde ahlaki sınırlar giderek bulanıklaşmış ve bireysel çıkarlar, toplumsal faydanın önüne geçmiştir.

KRİZ YÖNETİMİ, HESAP VEREBİLİRLİK VE ÖNLEYİCİ TEDBİRLERİN EKSİKLİĞİ

Krizlere hazırlık yapmak, riskleri önceden görmek yerine, sadece kriz sonrası ya da riskler gerçekleşince müdahale etmeye çalışan bir anlayış var. Bu yaklaşım, felaketleri tekil olaylar olmaktan çıkarıp, düzenli ve sistematik bir hale getiriyor. Bağımsız denetim mekanizmaları oluşturulması, yolsuzlukla mücadele edilmesi ve hesap verebilirlik kültürünün yerleşmesi gerekmektedir.

Kriz yönetimi konusunda da ülkemizde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Yangın, sel, deprem gibi felaketler için alınması gereken önlemler genellikle ihmal edilmekte, bu durum olayların felakete dönüşmesine neden olmaktadır. Kartalkaya yangınında olduğu gibi, önleyici tedbirler alınmadığında kriz anında yapılan müdahaleler de yetersiz kalmaktadır.

Bu tür faciaları önlemek için merkezi ve yerel yönetimlerin birlikte çalışması şarttır. Ancak yetki ve sorumlulukların net bir şekilde belirlenmediği, denetim mekanizmalarının işlemediği bir ortamda koordinasyon eksikliği kaçınılmaz hale gelir. Kriz yönetimi yerine krizden sonra yapılan yüzeysel düzenlemeler ise toplumun güvenini sarsmaktan başka bir işe yaramaz. Bu anlamda bağımsız yargının, halkın, basının ve kamuoyunun tarafsız bir şekilde hesap sorması, yetki sahiplerinin ise gelişmiş ülkelerde olduğu gibi dürüst bir şekilde hesap vermesi, gerektiğinde istifa etmeyi bir erdem olarak görmesi bu tür felaketlerin önlenebilmesine katkı sağlayacaktır.

TOPLUMSAL FARKINDALIK VE EĞİTİM

Doğa olaylarını bile afet olarak nitelendiriyoruz. Aslında bunları afete dönüştüren bizlerin ihmali. Bu ve benzeri olaylarda oluşan felaketlerin önlenebilir olduğu, mevzuatta bazı boşluklar, kamu kurum ve kuruluşları arasında yetki ve sorumlukların açık olarak belirlenmemesi, şeffaf ve hesap verebilir, etkin bir gözetim ve denetim mekanizmasının kurulmamış olduğu hususları maalesef çok acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Öncekilerden dersler çıkarsaydık bir sonraki olur muydu? Ya da riskleri minimize edecek, ortadan kaldıracak gerekli yasal, teknik kontrol mekanizmaları kurulmuş olsaydı bunlar gerçekleşir miydi, etkileri bu kadar büyük olur muydu?

Yangın gibi felaketlerin önlenmesi sadece devletin sorumluluğunda değildir. Toplumun da bu konuda bilinçli olması gerekmektedir. Afet bilinci, kriz yönetimi ve toplumsal dayanışma konularında halkın eğitilmesi, bu tür olayların etkisini azaltabilir.

Bu nedenle, afet bilincini geliştirmek amacıyla okul müfredatlarına bu konular eklenmeli ve çocuklara erken yaşta kriz yönetimi, etik değerler ve sorumluluk bilinci aşılanmalıdır. Çünkü bireylerin ahlaki değerleri içselleştirmesi, toplumun genel yapısını doğrudan etkilemektedir.

SONUÇ: LİYAKAT, AHLAK VE ADALET MERKEZLİ BİR GELECEK

Kartalkaya yangını, ihmaller zincirinin ve sistematik çöküşün bir sonucu olarak hafızalarımıza kazındı. Bu facia, yalnızca bir kazadan ibaret değildir; aynı zamanda ülkemizin ahlaki, idari ve ekonomik sorunlarının bir yansımasıdır. Her nedense hiç ara vermeden sürekli acılar yaşıyor. Acılarımız büyüyor ve sonra o acılarımız sönmeden yeniden bir başka büyük acı yaşıyoruz. Süreçlerdeki boşluklar ve riskler üzerine tartışmak yerine, her seferinde suçluların cezalandırılması ve sorumluların istifa etmesi talep edilmekte, bu da sorunun kökenine inmek yerine sadece sonuçlarla ilgilenilmesine yol açmaktadır. Olayı genelden görmek yerine özelde vaka bazında analizlerle yetinip duruyoruz. Oysa bu kadar acının peş peşe gelmesinde sistematik bir sorun olduğunu, sadece sonuçlara odaklanmak yerine sorunların kaynağını gösterecek süreçleri sorgulamamız gerektiği gerçeğini her seferinde göz ardı ediyoruz.

Bu tür felaketlerin önlenmesi için öncelikle sistemin kökten değiştirilmesi, ahlaki değerlerin ve liyakat anlayışının yeniden merkeze alınması gerekmektedir. Devletin adaleti sağlamak, hukukun üstünlüğünü tesis etmek ve insan hayatını her şeyin üstünde tutmak gibi bir görevi vardır. Ancak bu şekilde, adil, huzurlu ve güvenli bir toplum inşa edebiliriz.

Merkezi ve yerel yönetimlerin dönemsel olarak farklı öncelikleri olmasına rağmen, vatandaşlarının refah düzeyini ve yaşam kalitelerini yükseltmeyi hedeflemeleri önceliklerin başında yer almalıdır. Aslında merkezi ve yerel yönetimler birbirinin karşıtı, rakibi ve alternatifi değil aksine tamamlayıcısı olduğunu benimsemek riskleri minimize edecek ve süreçlerin daha etkin yürütülmesini de sağlayacaktır.

Bireylerin de içsel olarak ahlaki değerlere sahip çıkması ve bu değerleri günlük hayatlarında uygulamaları önemlidir. Ahlak, insan olmanın ve insan kalmanın temel bilincidir. Bu anlayışla, trajik olayların önüne geçilebilir ve daha adil, huzurlu bir toplum inşa edilebilir. Olayların ardından denetimlerin artırılması, önlemler alınması ve sorumluluk üstlenilmesi önemlidir; ancak asıl mesele, insanın özünde doğru ve erdemli bir yaşam sürmesidir. Bireylerin kendi ahlaki değerlerini yaratmaları, bunları içselleştirip yaşamın merkezine koymalarıdır.

Bu olaydan ders almak ve harekete geçmek, yalnızca yöneticilerin değil, her bir bireyin sorumluluğudur. Liyakat yerine sadakati tercih etmenin, ahlaki ve etik değerleri çiğnemenin ne tür trajedilere yol açtığını maalesef hep birlikte müşahede ediyoruz. Eğer toplum olarak bu trajedilerden ders çıkarmazsak, gelecekte benzer felaketlerin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Unutulmamalıdır ki, liyakat, ahlak ve adaletin olmadığı bir yerde huzur ve güven de olmaz. Toplum olarak, daha adil ve daha güvenli bir gelecek inşa etme sorumluluğunu omuzlamalıyız. 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.