Bağımsızlığa karşı CHP / Gaffar Yakınca
Tunç Soyer’in İzmir’in kurtuluş gününde işgalci Yunan’ın adını anmaması kişisel bir tercih değil, CHP’nin kurumsal tavrının bir yansıması.
PKK cinayetlerinden sonra “terör nereden gelirse gelsin…” deyip PKK’yı gölgeleyen, hendek kazan teröristlere “arkadaşlar” diye hitap eden dil, Anadolu’nun gördüğü en büyük mezalimi de failsiz bırakıyor.
Tunç Bey, daha sonra katıldığı bir televizyon programında da aynı tavrını sürdürüyor. Yunan’ın adını anmamak için “ben barış istiyorum bu soruları bana sormayın” diyor.
İyi de arkadaş, Nutuk’tan kinayeli kinayeli alıntılar yapmayı biliyorsun, Mustafa Kemal’in Yunan’a dair sözlerinden de bir iki alıntı yapsana? Çok mu zor? Gören de acar siyasetçi Tunç değil de “sevgi pıtırcığı Melis kızımız” konuşuyor zanneder!
KURTULUŞ SAVAŞI MI YEREL SEÇİM Mİ?
Soyer’in törendeki kelimeleri belli ki özenle seçilmiş, tarihi metinlerden bugünün siyasetine malzeme olacak kısımlar cımbızlanmış, kürsüden kayış gibi bir sırıtış eşliğinde okunuyor. O vurgular, o göz süzmeler, o imalar… Dışarıdan bakan bir göz, sanki Kurtuluş Savaşımız değil de bugün CHP-Ak Parti arasındaki bir çatışma anlatılıyor zanneder!
Bu söylem, tarihi kukla tiyatrosu zanneden, politik gerçeklikten kopuk, hastalıklı bir zihniyetin ürünü. Ortak tarihimize karşı böylesine hoyrat bir tavır, milli birliği zedelemekten başka bir işe yaramıyor. CHP’nin madrabaz siyasetçileri, bir yandan emperyalizme ve Yunan’a şirin görünebilmek için kırk takla atıyor, diğer yandan halkın bir bölümüne “işgalci düşman” muamelesi yapmaya kalkıyor. Fondaş belediye medyasının özel olarak kışkırttığı, CHP-İP’in kurumsal olarak sahip çıktığı bu dil, düşmanın kurşunundan, bombasından daha tehlikeli.
TÜRKİYE’Yİ İZMİR’DEN BÖLMEK
Biz Soyer’i konuşurken yine İzmir’den, altı yıl öncenin bir görüntüsü gündeme geldi. CHP’li eski vekil Ali Yiğit, “Biz istemiyoruz bunlarla yaşamayı, İzmir (Türkiye’den) ayrılsın Avrupa Birliği’ne girsin” demişti. “Bunlar” dediği de Türkiye’nin “gavurlaşmak istemeyen” ezici çoğunluğu. Biz o zaman da “Beyefendi memleket sizin ananızın çeyizi mi kafanıza göre bölüp paylaşıyorsunuz?” demiştik ama, dediğimizle kaldık. Bir hukuk insanı, bir savcı da çağırıp Ali Bey’e bu işin hesabını sormadı.
E, CHP de aynı yoldan tam gaz ilerlemeye devam etti. Belediye, İzmir’deki pek çok yerin Türkçe ismini kaldırarak Yunancaya çevirdi. Konak’taki iskeleye Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı Agamemnon gemisinin adı verildi. Tunç Soyer, İzmir için ayrı bir para birimi ve bayrak çalışması yaptırdığını itiraf etti…
ATATÜRK CHP’SİNİN ANTİTEZİ
Bugün, tüm milli konularda bir bölücülük odağı gibi çalışan Kılıçdaroğlu CHP’si, adeta Atatürk CHP’sinin antitezi gibi. Özellikle İzmir’den çıkan Tunç Soyer benzeri profiller ise bu yeni CHP’ye biçilen donun vücut bulmuş hali.
Bu tipte ne ararsan var. Giyim kuşama hapsolmuş bir cumhuriyet sembolizmi, papyonlar, abuk danslar, ucube heykeller, kadeh tokuşturma seremonileri… Paçalardan akan bir elitizm, tam boy Batıcılık, kuşaklı madalyalı masonluk… Ve üstüne, Atatürk yaşasa en önce onu çileden çıkaracak vıcık vıcık bir Atatürkçülük edebiyatı.
Eskiden CHP’li siyasetçi dediğimizde biraz asık suratlı da olsa vatana, bayrağa bağlı, az çok yerli, bir miktar bürokrat tipler gelirdi aklımıza. Şimdi partinin en önlerinde bu söylediğim tipolojiyi ve onunla el ele vermiş at tüccarı kılıklı adamları görüyoruz. CHP sadece CHP olsa idi belki bu kadar sorun etmezdik ama, kirlenen CHP, bir bütün olarak siyaset alanını da kirletiyor; memleketin bağımsızlık yürüyüşünü baltalıyor.