Barış namlunun ucunda / Aykut Diş yazdı
Rus yazar Anton Çehov’un hikâyelerine ilişkin ‘Duvarda asılı duran bir silah varsa o mutlaka patlayacaktır.’ denir. Bunu Çehov’un bir kural olarak da söylediği belirtilir. Çehov’a göre sahnede gösterilen hiçbir unsur boşa değildir. Nesneler bir yerde kullanılması içindir. O nedenle silah varsa patlayacaktır. İşte ABD ve NATO’nun Ukrayna’dan gösterdiği silahların da böyle bir anlamı vardı. Nitekim silahlar patladı. Fakat Çehov’un ülkesi duvarda asılı duran silahın patlayacağını iyi bildiği için önce davrandı. Rusya, Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıdı. ‘Donbass’ olarak geçen bu bölgenin ve ülkesinin güvenliğini sağlama gerekçesiyle askerî harekât başlattı.
Gelişmeleri Aydınlıkçılar dışında kimse doğru okuyamadı. Altılı muhalefet, hükümet, HDP, sahte sol, bazı emekli askerler, Twitter ahalisi ve popülist sanatçı takımı düzeyleri farklı olsa da tek ses oldu. Altılı muhalefet ‘Biden tayfası’ nitelemesini hak ettiğini bir kez daha gösterdi. Sahte sol silahsızlanma ve barış çağrısıyla ‘Ne Sam Ne Saddam’cılığını sürdürdü. Hükümet ‘denge politikası’ dengesizliğiyle celladına el açtı. Bilinçleri efsunlanmış bazı emekli generaller, NATO olmasa Rusya’nın Türkiye’yi işgal edeceğini iddia etti. Twitter ahalisi ve popülist sanatçı takımı özlü sözlerle ‘duyar’ kastı.
CAHİLLİK YA DA KÖRLÜK
Ünlü Alman General Clausewitz gibi Lenin de savaşı siyasetin devamı olarak görür. ‘Haklı savaş’, ‘haksız savaş’ kavramlarını ortaya atar. Haklı-haksız savaş ayrımı Atatürk’te de vardır. Büyük önderin, ‘Vatan savunması için şart değilse savaş bir cinayettir.’ lafı aktarılır. Lenin, bir savaşın özünü anlamak için öncesinde izlenen siyasetler ile savaşa götüren ve savaşı doğuran siyasetleri incelemek gerektiğini savunur. Ancak cahillerin, savaşın siyasetin devamı olduğunu kavrayamadığını vurgular. Gerçekten de NATO’nun Rusya’yı çevreleme taktiğini görmemek için ya cahil ya kör olmak gerekiyor.
Varşova Paktı’nın sonlandırılması karşılığında doğuya genişlememe sözü vermesine rağmen NATO, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından doğuya ilerledi. 1999’dan 2020’ye kadar 5 dalga halinde 14 Doğu ve Güney Avrupa ülkesini bünyesine kattı. Son olarak Ukrayna’ya yerleşmeye başladı. Öyle ki NATO, nükleer füzelerle Moskova’yı 5 dakikada vurabilecek uzaklıktaydı. Bu da yetmezmiş gibi NATO, Rusya’yı resmi düşman ilan etti ve 2021’de Karadeniz’de 15 tatbikat, 802 uçuş, 30 seyir gerçekleştirdi. Rusya ise tüm bunlara karşın sadece Ukrayna’nın NATO’ya alınmaması için güvence istedi. Fakat bu güvence verilmedi ve Rusya haklı olarak Atlantik’in ve Batı’nın anlayacağı dilden konuştu. Adımlarını Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51. maddesine ve Federal Meclis’in dostluk anlaşmalarına dayandırdı. Ukrayna’yı işgal etme planlarının olmadığını açıkladı.
GAFLET VE DALALET
Türkiye’den yapılan NATO yanlısı değerlendirmelerde iki noktanın üzerinde durmak gerekiyor. Birincisi; hükümet cephesi, Rusya aleyhtarı söylemleri sebebiyle ABD’yle ve Biden muhalefeti ile birleşerek Türkiye’nin elini zayıflatıyor. Hem uluslararası alanda hem de yurt kamuoyunda Türkiye’nin KKTC, Akdeniz, Suriye, Karabağ ve Libya’daki varlığını haksız çıkaracak bir gaflete düşüyor. ABD’nin Yunanistan’a yaptığı yığınağın namlularının Türkiye’ye dönük olduğunu unutuyor. Yarın bir gün, oradaki silahların patlayacağını düşünmüyor. Tecrübelerini hatırlamıyor. 6-9 Ekim 2014’ü, 15 Temmuz 2016’yı ve sınırın ötesindeki terör koridorunu silahla bozguna uğrattığını anımsamıyor. Aynı zamanda kendi altını oyuyor.
İkincisi ise ‘sahte sol’, ‘Twitter ahalisi’ ve ‘popülist sanatçı takımı’ barış çığırtkanlığıyla zihinleri bulandırıyor. ‘Sağduyu’ ve ‘silahsızlanma’ çağrısıyla sol, ütopik sosyalistlerin bile yaşamadığı bir ahmaklığa sürüklenmiş durumda. ‘Tarihin sınıf savaşları tarihi’ olduğu teorisi tarihe karıştırılıyor, devrimi ve ülkeyi çiçekle koruma planı yapılıyor. 19. yüzyıl Marksizmine sıkışıp kalma psikolojisi her seferinde olduğu gibi bugün de onları emperyalizmin yanında konumlandırdı. Tumturaklı sloganlar ve yarı düzgün yarı yalan deyişlerle bir dalalet örgütleniyor, silahlı tehdide ancak silahla cevap verilebileceği gerçeği bastırılmaya çalışılıyor. Oysa en çok kullanılan ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ifadesinin bile arkasında patlayan silahların hakikati yatıyor.
Yüzyılların gerçeği olarak barış, halâ namlunun ucunda duruyor. Silahı kullanma cesareti gösterenin iradesiyle yaratılıyor.
NATO DÜNYAYA TEHDİT
Neyse ki NATO Türkçü askerlere kimse itibar etmiyor da onlar zehirlerini yayamıyor. Türk milleti NATO’nun ne olduğunu çok iyi biliyor.
Rusya, NATO’yu püskürterek tıpkı 2. Dünya Savaşı’ndaki gibi büyük bir insanlık vazifesi yerine getiriyor. Hem kendisini hem Türkiye’yi hem de antiemperyalist dünyayı müdafaa ediyor. Çünkü NATO’nun doğuya genişlemesi Türkiye için tehdittir. Yunanistan’daki, Akdeniz’deki, Suriye’nin kuzeyindeki silahların hedefi Türkiye’dir. NATO’nun doğuya genişlemesi, İran, Suriye, Irak, Azerbaycan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile bütün Asya ve Afrika için de tehdittir. Bahsi geçen ülkelerde yaşananlar ortadadır. Avrupa için de bir tehdit olduğu yakın zamanda görülecektir.
Dünya, silahtan korkanın kurşunu alnının ortasına yiyeceği bir dönemde. İyi ki Türkiye’nin Vatan Partisi var. Türkiye, Vatan Partisi’nin programı ve stratejik aklı sayesinde yeni uygarlığın kurucuları arasındaki yerini alacaktır. (Kaynak: Aydınlık)