Çağımız Yeni Ortaçağ mı?
Evet günümüzde yaşadığımız çağın adı nedir diye soracak olursak çok çeşitli yanıtlar almamız mümkündür.
Kimileri bilim ve teknoloji çağı der, kimileri iletişim ve bilgi çağı der.
Ama yaşadığımız günler adeta cadı kazanlarının kaynatıldığı, türlü tertip ve kumpasların yapıldığı, günlük çıkar ilişkilerinin hakim olduğu, toplumda güvensizliğin hakim durumda olması, toplumsal ilişkilerin etnik ve mezhepsel kökenlere dayandırılmaya çalışılması, hemşericilik temelinde, mezhepsel temelde örgütlenmelerin teşvik edildiği bir dönemde yaşamaktayız.
Dünyada özellikle Ortadoğu coğrafyasında emperyalizmin kışkırtması ve oyunları sonucunda, mezhepsel kavgalar, kan ve gözyaşı dökülen, yüz binlerce insanın mülteci konumuna düştüğü bir dönemde yaşamaktayız.
Cadı kazanı, şehirlerin surlarla bölünmesi ile oluşturulan gettolar, insanlığın zekası ve aydınlanma birikimi ile alay eden bir yobazlık, bilimsellik kılıfı adı altında yapılan türlü hokkabazlıklar, etnik ve dini aidiyetleri ön plana çıkartarak toplumsal kimlikler oluşması, tefecilik, faizcilik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, özelliklede suçluluğun ispatı yerine suçsuzluğun ispatının esas alınması, işte bütün bunların yaşandığı toplumsal düzenin adı nedir sizce?
İşte bütün bunlara bilimin aydınlattığı, milyarlarca ışık yıllık mesafeye karşın siyasal ve toplumsal yaşam zemininden dışlanmasını, kapitalizmi bile boğan mafyokrasiyi, ulusal devrimlerin takvim yapraklarında anıldığı bir çağda ulus öncesi aidiyetlerin yeniden baş tacı edildiği, üstelik bunun ‘çok kültürlülük’ , ‘Solculuk’ adına yapılmasını da eklediğimizde Ortaçağ’ın başına ‘YENİ’ sıfatını da eklediğimiz zaman yaşadığımız çağ Yeni Ortaçağ’ın ta kendisi değil midir?
Yaşadığımız çağ üretimi değil tüketimi, asalaklığı, sıkıntıya katlanmadan kolay para kazanmayı teşvik ederken ve bu ahlaki yapıyı önermektedir. Üretimden kopmuş, asalakçı, rant, faiz ve para spekülasyonu ve borsa oyunları ile geçinen bir mafyalaşmış burjuvazi türemiştir.
Emek değil, tüketim kutsanmaktadır.
Toplumsal yaşamda fakirlik kurumsal bir hale getirilmiş, insanlar üretmek yerine sadaka ekonomisi ile tutsak alınmıştır. Kentsel rantlara, ihale ve sıcak para oyunları ile hırsızlık ve rüşvete dayalı türedi zenginler üretilirken, insanlar üretim dışına sürülmüş, önemli bir kısmı açlık sınırına mahkum edilmiş geniş bir yoksullar kitlesi yaratılmıştır.
Zihinsel devşirme operasyonu ile sürüleştirilmiş kitle, sadaka ekonomisine mahkum hale gelmiştir.
İşte bu ortamda bu sistemin “Yeni” türedi zenginleri, kendilerini Ortaçağ’ın soyluları olarak görmektedir.
Kendilerini de toplumda derebeyliğin, ağalığın, dindarlığın, cömertliğin simgesi olarak görmektedirler.
Yeni Ortaçağ’ın göstergesi değil midir bütün bunlar!..