İttihatçı önderler, Ermeni tehciri için ne diyor?: Enver Paşa’nın Patrik Zaven’e tarihî uyarısı
Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, İstanbul’da bulunan Ermeni Patrik Zaven Efendiyi ziyaret ederek onu dış güçlere kanmamaları konusunda uyarır ve şunları söyler:
ERCAN DOLAPÇI
‘Bizi arkadan vurmak isteyen her hareketi en şiddetli surette tenkil etmek bizim için sade bir hak değil, bir de borçtur. Bizi vurmaya kalkmayınız, mukabelemiz şiddetli olur’
1908 İkinci Meşrutiyet Devriminden sonra Osmanlı İmparatorluğunda hürriyet havası eser. Balkanlarda bulunan Bulgar, Sırp, Arnavut, Makedon ve Ulah çeteler bile 23 Temmuz zaferinin estirdiği havadan etkilenerek dağdan inerler ve halkla birlikte bayram kutlamalarına katılırlar. Bu sevince Doğu Anadolu’da Ermeni ayrılıkçılar da katılır. Ancak bu olumlu hava dış güçlerin bastırmasıyla kısa süre içinde dağılır. Ayrılıkçı davadan vazgeçmezler. 4 Aralık 1908 günü açılan Meclis-i Mebusan’da da esen “hürriyet, birlik ve kardeşlik” havası kısa sürer ve etnik unsurların temsilcileri “Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyız” diyerek bildikleri yoldan yürümeye devam ederler.
Cihan Harbi çıktığında Ermeni ayrılıkçı hareketinin önderleri de açıkça Osmanlı’ya karşı savaş ilan ederler ve yayımladıkları beyannamelerde Anadolu’ya müdahale edecek olan devletlere her türlü yardımı yapacakları taahhüdünde bulunurlar. Balkanlar kaybedildikten sonra en ciddi tehdit “Büyük Ermenistan” peşindeki Hınçak ve Taşnak tedhiş örgütleridir. Bunlar uzun yıllardır içeride örgütlenmekte ve yer yer terör eylemlerine başvurmaktadır. Ayrıca Orta ve Doğu Anadolu’nun il ve ilçelerinde çeşitli tarihlerde isyanlar tertiplerler. Bu olaylarda çok sayıda asker ve vatandaşımız hayatını kaybetti.
İşte bu ayrılıkçı Ermeni örgütlerinin savaş öncesi ve içinde tertip ve kışkırtmalarını boşa çıkarmak için 24 Nisan 1915 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından vilayetlere gönderilen gizli bir emirle, Ermeni çetelerinin önde gelenlerinin tutuklanması istenir. Bu önemli karar, Ermeni isyanının önüne geçme amaçlıydı. İşte bu kararı ayrılıkçı Ermeni örgütleri “soykırım günü” olarak ilan ettiler. 27 Mayıs 1915 tarihinde de “Sevk ve İskân Kanunu/Tehcir Kararı” çıkarılarak geniş çaplı göç ettirme başladı. Zorunlu göçe tabi olanlar Anadolu dışına Suriye ve Irak’a gönderildi. Bu karar emperyalist oyunları da bozdu. İşgal sırasında işbirlikçi sayısı azaltıldı. Anadolu’nun güvenliği sağlandı. Göç sırasında ise açlık, hastalık ve saldırılar nedeniyle çok sayıda Ermeni vatandaşımız hayatını kaybetti. Dönemin İttihatçı yönetimi bunun önüne geçmek için de sert tedbirler aldı. Ancak istenmeyen olayların önüne tam manasıyla geçemedi.
ENVER PAŞA’NIN UYARISI
Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı yönetimi Ermenilerin iç isyan çıkarmaması için bu konuda sıkı takip ve tedbirler almaya başladı. Ermeni önderler bu konuda uyarıldı. Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, İstanbul’da bulunan Ermeni Patrik Zaven Efendiyi ziyaret ederek onu dış güçlere kanmamaları konusunda uyarır ve şunları söyler:
“Ermeni istiklali mi istiyorsunuz? Büyük bir Ermenistan krallığı mı yapmak arzusundasınız? Her millet kendisi için büyük bir istikbal tasavvur edebilir. Fakat, size bunun için şunu tavsiye ederim. Bizim mağlup olmamızı bekleyiniz. Biz mağlup olursak o zaman istediğinizi yapabilirsiniz. Fakat, mağlup olmadıkça kendimizi şiddetle müdafaa ederiz. Bizi arkadan vurmak isteyen her hareketi en şiddetli surette tenkil etmek bizim için sade bir hak değil, bir de borçtur. Bizi vurmaya kalkmayınız, mukabelemiz şiddetli olur” (Muhittin Birgen, İttihat ve Terakki’de On Sene, C.1, Kitap Yayınları, İstanbul, 2006, s.253.)
İttihatçıların gazetesi Tanin’in başyazarı Muhittin Birgen bu görüşmeyi şöyle yorumlar: “Bu sözlerin mantıki ve ciddi sözler olduğunda hiç şüphe yoktu. Ermeni komitecileri, Ermeni milletinin selameti namına, her köşesi seferber halde bulunan bir memlekette, bilhassa planları keşfedilmiş bir isyana gitmemekle mükellefiydiler. Geriye dönmeleri ve beklemeleri lazımdı. Fakat, patrik efendi bu sözleri dinlememiş, sonra da bir sürü sadakat teminatını tekrar ederek Enver Paşa’ya hükümetin vehime düştüğünü ve böyle bir şeyin aslı ve esası olmadığını iddiada ısrar eylemişti. Bu cevap, o zamanlar bir parola halinde idi. Bütün Ermeni politikacıları aynı tarzda cevap veriyorlardı.” (Age, s.253.)
TALAT PAŞA’NIN DEĞERLENDİRMESİ
Tehcir kararının alındığında Dahiliye Nazırı olan Talat Paşa, konuyu hükümetle görüşürken mahsurları göz önüne alarak karşı çıktığını ancak tedbir olarak bunu almak zorunda kaldıklarını belirterek yaşanan olayları şöyle özetler: “İsyan hareketleri evvelâ Zeytun’da başlamıştır. Seferberliğin ilânını müteakip Ermeniler alenen isyana başlamış, vergileri ödemekten imtina etmiş ve asker toplanması hususunda verilen emirlere muhalefet etmişlerdir. Askerlik vazifelerini ifa zımnında askerlik şubelerine giden Müslümanlara sokakta taarruz edilmiş ve bunlar soyulmuş ve öldürülmüştür.” (Talat Paşa’nın Hatıraları, Neşreden: Enver Bolayır, Güven Basımevi, İstanbul, 1946, s.66.)
RUS ORDUSU SAKARYA’YA VARIR VARMAZ
“Bitlis, Erzurum, Mamuretülâziz (Elazığ), Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara ve Van vilâyetlerinde komite kezalik merkezler teşkil etmişti. Bunlar daha harp başlamadan önce teşkilâtlarını kurmuş ve komitenin emirleri dairesinde harekete geçmeğe hazırlanmışlardı.”
“Yalnız Van şehrinde isyan eden Ermenilerin sayısı beş bini geçiyordu ve hepsi de en yeni silâhlarla teçhiz edilmişti.”
“Nisan ortalarına doğru asgarî dörder yüz kişilik Ermeni çeteleri Rus zabitlerinin kumandasında hududu geçmeye başlamıştır. Yapılan çarpışmalar neticesinde “Müstakil Ermenistan” ibarelerini taşıyan bayraklar ve -intikam- gibi kelimeleri havi levhalar ele geçirilmiştir.”
“Tevkif olunan komite reisleri bu silâhların, Rus askerleri Sakarya mıntıkasına varır varmaz Türkiye dahilinde kargaşalıklar çıkarmak ve Osmanlı ordusunun mukavemetini kırmak maksadıyla toplanmış olduklarını söylemişlerdir.” (Age, s.67-69.)
‘UMUMİ İSYAN HAZIRLIYORLARDI’
“Memleket dahilindeki umumî isyan üzerine ordu idaresi tehciri her yerde uygulamaya başlamıştır. Bunun üzerine her iki kuvvetler arasında hakikî bir dahili harp şeklini alan şiddetli çarpışma ve döğüşler başlamıştır. Türk askerleri ve halkı Ermenilerin Türk nüfusunu ortadan kaldırmak niyetinde bulunduğuna ve Türk devletinin istiklâline son vermek için Ruslarla birleşmiş olduğuna kani idiler. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde sevkiyat başlayınca İstanbul’daki Ermeniler arasında ve bilhassa komitelerde fevkalâde heyecanı mucip oldu. Ermeni komitelerinin idare merkezi, yani dış teşkilâtın dimağı İstanbul’da bulunuyordu. Bu şehir aynı zamanda bütün askerî hareketlerin de merkezi idi. Binaenaleyh umumî karargâh evvelemirde İstanbul’da bir isyan hareketi imkânını önlemek ve Boğazların müdafaasını teşkilâtlandırmak üzere emri altında olan polis müdüriyetine komite işlerde uğraşan herkesi tevkif etmek veya örfî idare mıntıkası dışına götürmek emrini vermiştir. Bu emir verilir verilmez polis müdürü beni haberdar etti.
Mevzuubahis şahısların bir kısmı Kafkasyalı idi; hepsi bir gecede tevkif olunarak Konya’ya gönderildiler. Sonradan gönderilen tahkikat komisyonu tarafından bunların kendilerini Ankara’ya divanı harbe götürmekte olan jandarmalar tarafından vuruldukları tespit edilmiştir. Bunun üzerine bu jandarmalar divanı harbe verilmiş ve muhtelif cezalara ve hatta ölüm cezasına mahkûm edilmişlerdir. Vartakes Efendiye müteaddit defalar İstanbul’u terk etmesini tavsiye ve hatta kendisine nakdî yardım vadettim. Bundan ailesi dahi haberdardır. Fakat kendisi gitmedi. Sonradan İstanbul’daki komite teşkilâtında olduğu için yerini terk edemediği anlaşıldı. Divanı harbin kararı üzerine sürgünler Diyarbakır’dan geri getirildiler. Bunlar tehcir komisyonuna dahil oldukları için sevklerine mâni olmak istedim. Fakat askeri makamlar tarafından yola çıkarılmışlardı. Yapılan tahkikattan anlaşılıyor ki, kendileri Alimet ve Hilâl adında iki serserinin hücumuna uğramışlardır; bu sonuncular divanı harp tarafından ölüme mahkûm edilmişti.” (Age, s.73-74.)
CEMAL PAŞA: ERMENİ KATLİAMLARI GÖRÜLMÜYOR
İttihatçı önderlerden Cemal Paşa ise, Balkan Harbinden sonra Ermeni meselesinde büyük devletlerin baskısı olmadan reform yapmak istediklerini hatta bu konuda Ermeni ileri gelenlerle konuştuklarını ancak onların buna yanaşmadığını ve dış güçlerden destek beklemeye devam ettiklerini belirtiyor. Savaş içinde ise güvenlik tedbiri olarak tehcir kararının alındığını, o sırada kendisinin Kanal Harekâtı için Suriye ve Mısır’da hazırlıklar yaptığını belirtiyor. Cemal Paşa anılarında bu meseleye ilişkin şu saptamaları yapıyor:
“Bizim biricik amacımız, bu Umumi Harp sayesinde içteki bağımsızlığımıza birer darbe niteliği taşıyan ne kadar devlet kararları varsa, bunların tümünden kurtulmak ve bundan sonra kendi memleketimizde mahalli şartların gerektireceği ıslahatı bizzat kendimiz yaparak hür ve bağımsız milletler gibi yaşamaktı. Kapitülasyonları ve Cebel-i Lübnan imtiyazlarını kaldırmak emelinde olduğumuz gibi, son zamanlarda Rusya’nın baskısı sonucu kabul ettiğimiz Doğu Anadolu ıslahatına ait antlaşmayı da yırtmak istiyorduk. Biz bu Umumi Harbe bundan sonra onurlu milletler gibi bağımsız yaşamak niyetiyle girmiştik. Niyet bu olunca, sanırım Ermenilerin oturduğu vilayetlerde ıslahat yapmak için ebedi düşmanımız olan Rusya’nın baskısıyla imza ettiğimiz antlaşma artık geçersiz kalır.
Dolayısıyla, bütün iç ıslahat teşebbüslerini Umumi Harpten sonraya bırakmak ve şimdilik, milletin umumi kuvvetlerini harbe tahsis etmek gerekeceğine karar vermiş ve hatta bu görüşümüzü Taşnaksütyun reislerine de söylemekten çekinmemiştik.” (Cemal Paşa, Hatıralar, Hazırlayan: Alpay Kabacalı, 2. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006, s.407.)
Cemal Paşa tehcir konusunda ise şunları belirtiyor: “Ben, Ermenilerin Mezopotamya’ya gönderilmesindense Konya, Ankara ve Kastamonu gibi iç vilayetlerde yerleştirilmesini uygun görüyordum. Fakat devletçe özel kanuna dayanarak teşebbüs edilmiş olan işleme itiraz doğru olamayacağından, Ermeni göçmen kafilelerinin Adana ve Halep üzerinden Mezopotamya’ya nakillerine engel olunmamasına dair kesin emir aldığımdan çaresiz olarak razı oldum.” (Age, s.408.)
“Tehcir işlemi, yalnız mülki memurlar tarafından idare olunuyor ve orduların bu işle hiç ilgisi bulunmuyordu.” (Age, s.409.)
“Zannediyorum ki, umumi tehcir gibi pek şiddetli ve bütün dünya uygarlığının ilgileneceği bir karar alabilmek için arkadaşlarım, pek büyük sebepler ve belgeler elde etmişlerdi.” (Age, s.411.)
“Ermeni katliamından Türkler sorumlu oluyorlar da Türk ve Kürt katliamından ve umumi sefaletinden Ermeniler niçin sorumlu olmuyorlar?” (Age, s.412-413.)
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN TEHCİR DUYARLILIĞI: ‘TEHCİR NEDENİYLE ADAM ASARSANIZ BİZ DE RAWLİNSON’U ASARIZ!’
Mustafa Kemal Paşa, Ermeni meselesinin arkasında emperyalist ülkelerin olduğunu ve tehcirin savaş şartlarında alınmış zorunlu bir uygulama olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Paşa’nın buna ilişkin tutumu bugüne de örnektir. Bu konuda iki önemli karar Atatürk’ün görüşünü net şekilde ortaya koyuyor:
‘BİZ DE İNGİLİZLERİ İDAM EDERİZ’
Mustafa Kemal Paşa, eski Sadrazam ve Ayan üyesi İzzet Paşa’ya 12 Ağustos 1920 günü gönderdiği telgrafta şunları söyler:
“Osmanlı hükümeti eski merkezinin, İstanbul’da mevki ve nüfuzu ve hatta varlık sebebi tamamen yok olmuş bulunmasına rağmen, artık manası kalmayan tehcir ve katliam iddialarıyla yine birtakım vatan evladını asmakta devam ettiği ve İngilizlerin Malta’da tutuklu zevattan on beşini, cani İstanbul hükümetine teslim etmek üzere oraya naklettikleri istihbar edildi. Bundaki İngiliz maksadının şu biçareleri de Ferid Paşa ve kanlı avenesine paralattırmak olduğuna zerre kadar şüphe yoktur. Bundan dolayı İstanbul’a nakledilen ve edilecek olan tutuklulardan herhangi birinin düşük İstanbul hükümeti eliyle olsa dahi idamı halinde –Erzurum’da esaretimiz altında bulunan– Kaymakam (Yarbay) Rawlinson dahil olmak üzere elimizde mevcut subay, nefer bütün esir İngilizlerin karşılık olarak derhal idam edilmelerinin kati surette kararlaştırılmış olduğunun da bu vesile ile adı geçen Karargâh’a tebliğine elden geldiğince gayret ve yardım edilmesini bilhassa rica ve niyaz eder ve tezayüdü ömür afiyeti samiyeleri duasını tekrar eylerim efendim.” (ATABE, c.9, Kaynak Yayınları, 2015, s.168.)
‘İKİ ATEŞ ARASINDA KALDIK’
Mustafa Kemal Paşa, 26 Şubat 1921 tarihinde Amerikan Public Ledger muhabiri Clarence K. Streit ile yaptığı görüşmede kendisine sorulan tehcire ilişkin soruya şu yanıtı verir:
“Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şundan ibarettir: Rus ordusu 1915’te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu. Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha barış zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ederek ve bu maksada yönelik olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı. İngiltere’nin barış zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya kamuoyu, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz. Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan çoğu, şayet İtilaf devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi, evlerine dönmüş olurlardı.” (ATABE, c.11, Kaynak Yayınları, 2012, s.61-62.) (Kaynak: Aydınlık)
EtiketlerENVER PAŞAOSMANLIERMENİ AYRILIKÇILARIORTADOĞUERMENİ PATRİK ZAVEN EFENDİTALAT PAŞARUS ORDUSUSAKARYACEMAL PAŞAMUSTAFA KEMAL PAŞA