Ne Merkezi!.. / Niyazi Koç yazdı
Son günlerin en çok konuşulan konulardan biri de “Merkez ve Merkez Sağ” kavramıdır. Bir “Merkez” lafıdır ortalıkta konuşulup durmaktadır.
Oysaki; Merkez Sağ’ın geçmişine baktığımız zaman,kendi kuyusunu kendisinin kazmış olduğu bir gerçektir. Tarihsel süreç boyunca da kendi tabanını kaybetmiştir.
Merkez Sağ denilen oluşumların içinde yer alanların bir çoğu bugün AKP’de, MHP’de ve CHP’de yer almayı başarmışlardır.
Buralarda yer alamayanlar da; pusuya yatmış, siyasi konjonktürdeki gelişmelere umut bağlamış durumdalar.
Her seçim öncesi, “Biz buradayız” amacıyla kurulan partilerin de bugünlerde tekrar gündeme gelmesinin altında yatan esas neden budur.
Türkiye’de Merkez Sağ, üç ayak üzerinde yükseldi. İlki; hür teşebbüs, ikincisi; ABD ve NATO’ya tam bağımlılık (anti komünizm) ve popülizm yani halk dalkavukluğudur.
Son ayak olan halkın “muhafazakâr” özellikleri kullanılarak uzun yıllar oyları devşirilmiştir.
Merkez Sağ partiler, yıllarca muhafazakâr kesimi oy deposu olarak kullanarak iktidarda kalmıştır.
Şimdilerde ise, bu kesim artık AKP’nin doğal tabanı olmuştur.
Yıllarca besleyip büyüttükleri bu kesimlerle yaptıkları ittifaklar, cemaatler bu partilerin çöküşüne ve iflasına neden olmuştur.
Aslında, Merkez Sağ’ın çöküşünün çok dramatik bir süreci vardır. Demokrat Parti ile başlayan Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi ile devam eden bir tarihsel süreçtir.
Tabii bu arada, ANAP sürecini de unutmamak gerekir. 12 Eylül sürecinde, faşist cuntanın ülkedeki entelektüel, aydın ve seküler birikimin üzerinden bir silindir gibi geçmesiyle birlikte Türk-İslam sentezi ile hız kazandı ve CHP’nin Altı Ok’u kara çarşafı takması ile çığrından çıktı.
ABD’nin Ortadoğu’ya abanması, emperyalist sistemin “Ilımlı İslam” arayışı, 28 Şubat sürecinin başarısız olması, ekonomik kriz; bütün bunlar birleşerek Merkez Sağ ve Merkez Sol’un hazin şekilde çöküşüne ve AKP’nin iktidara gelmesine yol açmıştır.
Yıkılan merkez sağın kalıntıları da AKP’ye geçti. AKP ise en marjinal düşünceleri taşıyan İslamcı kesimi Merkez Sağ’ın geleneksel alanına; yani seçmen tabanına taşımayı başardı ve iktidar oldu.
Merkez Sağ, son 12 yıl içerisinde çeşitli partiler kurdu, çok kez toparlanmaya çalıştı fakat başarılı olamadı. Partilerden bazılarının genel başkanları bile AKP’ye iltihak ettiler.
Çünkü, her siyasi hareketin toplumda maddi/sınıfsal bir karşılığı vardır. Toplumda karşılığı olamayan her siyasi hareket sona erer. Diyalektik kural da budur.
Şimdi buradan sormak istiyorum; Türkiye’de hem muhafazakar, hem de anti-emperyalist yani özelleştirmeye karşı çıkan, aynı zamanda gerçek anlamda laikliği savunan ve AKP’ye karşı çıkan potansiyel Merkez Sağ kadrolar var mı?
Gerçekten partisini arayan Merkez Sağ bir seçmen kitlesi var mı?
Seçmen rekabeti, etnik köken, mezhepsel bir tabana göre oluşursa; bu Ulusal Devletin bütünlüğünden uzaklaşması anlamına gelir.
Seçimde partiler arasında konuşulan terminoloji ve konuşulan dil arasındaki fark önemlidir.
Şayet fark kalmamış ise, yani hepsi aynı dili farklı lehçe ile konuşuyorlarsa, sorun var demektir.
Bundan dolayıdır ki; Laikliği savunan, kendisini sağcı veya solcu olarak tanımlayan herkesin anti –emperyalist cephede birleşmesi ülkede dengeyi kuracaktır düşüncesindeyim.