Stokçulara ve fırsatçılara karşı kamu şirketleri / Serhat Latifoğlu yazdı
Hafta başında Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın TL’yi desteklemek için açıkladığı “Kur Korumalı TL Hesabı” uygulaması dolar/TL’de sert satışlara neden oldu. Piyasa ve yatırımcılar bu uygulamayı olumlu karşılarken son üç aydır dedikodu ve kara propaganda yaparak döviz alımını teşvik eden mandacı iktisatçılar ve muhalefet büyük bir şok yaşadı. Mandacı iktisatçılar ve muhalefet “Kur Korumalı TL Hesap” uygulamasını ipe sapa gelmez yalan ve iddialarla karalayarak dövize ‘destek atmaya’ çalıştılar fakat başarılı olamadılar.
Kur artışını vatandaşın günlük hayatını olumsuz etkiledi. 3 ay içinde 8.80’den 18.50 seviyesine ulaşan dolar/TL kurunun günlük hayata etkisi hemen her ürüne ardı ardına yapılan zamlar oldu. Kurun hafta başında gerilemeye başlaması ile birlikte vatandaşta zamların geri çekileceği beklentisi oluşmaya başladı. Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nureddin Nebati 3 ay içinde yükselen kur nedeniyle zam yapanların zamlarını geri çekmeleri gerektiğini ifade etti. İTO Başkanı Sayın Avdagiç ile ATO Başkanı Sayın Baran fiyatların yeni kur seviyesine göre güncellenmesi gerektiğini açıkladılar. Bilindiği gibi geçen 3 ay içinde stokçulara karşı bazı operasyonlar yapılmıştı. Tüm bu tedbirlerin yapılan zamların gerilemesinde etkili olup olmayacağı bilinmiyor.
‘Piyasa serbestisinin’ olduğu söylenen Türk ekonomisinde büyük şirketlerin egemenliği herkesin malumudur. 1980 sonrası ‘liberalleşen’ ve ‘dışa açılan’ Türk ekonomisinde KİT’ler (kamu iktisadi teşebbüsleri) tasfiye edilirken büyük şirketler hayal edemeyecekleri imkânlara kavuştular. 40 yıllık neoliberal ekonomi politikalarının sonucunda kamunun ekonomide ağırlığı azaldı, büyük şirketlerin egemenliği arttı, yüksek borç, enflasyon ve işsizlik sorunu kronik bir hale geldi. 1980 öncesinde uygulanan KİT’ler ve çeşitli kurumlar vasıtasıyla sağlanan fiyat kontrol mekanizmaları 24 Ocak 1980 Kararları ile ortadan kaldırılınca piyasalarda ‘serbest fiyatlama’nın ve büyük şirketlerin keyfi zamlarının önü sınırsız bir şekilde açılmış oldu.
REKABET KURUMU RAPORU VE TEKELLEŞME
Peki, stokçuluk ve fahiş fiyat artışlarına karşı alınan önlemler ve yapılan çağrılar yeterli olacak mı? Mevcut piyasa yapısı içinde bu mümkün görünmüyor. ‘Serbest piyasa’ söylemi bir efsaneden ibarettir. Ne gelişmiş ülkelerde ne de gelişen ülkelerde hemen hemen hiçbir sektörde kitaplarda yazan veya neoliberallerin iddia ettiği ‘serbest piyasa’ yoktur. Tüm sektörlerde piyasalar (sermaye yoğunluğuna göre değişkenlik göstermekle beraber) genellikle oligopol yapıya sahiptir. Türk ekonomisinde hemen hemen tüm sektörlerde oligopol piyasaları görülür. Oligopol piyasalarda birkaç büyük şirket piyasayı fiyatları yönlendirir. Fiyatlama ve piyasa etkinliği açısından tekellerin özelliklerini gösterir. Vatandaşı son aylarda olumsuz yönde etkileyen gıda sektöründe benzer bir yapı vardır.
Konu ile ilgili Rekabet Kurumu’nun hazırladığı rapor çok çarpıcı bir tablo ortaya koyuyor. Rekabet Kurumu Şubat 2021 tarihinde ‘Türkiye HTM (Hızlı Tüketim Malları) Perakendeciliği Sektör Ön Raporu’nu kamuoyunun dikkatine sundu. Rapor gıda sektöründeki çarpık yapıyı ve tekelleşmeyi tüm detaylarıyla analiz ediyor. Raporda ticari sırların gizliliği gereği rakamlar açıklanmamış fakat varılan sonuçlar ve araştırmacıların yorumları açık bir şekilde paylaşılmış. Rapor Türkiye’de arz yönlü enflasyonu tetikleyen tekelci piyasa yapısını HTM perakendeciliği özelinde gösteriyor. Şimdi detaylara bir göz atalım.
GIDA PAZARININ HÂKİMİ DÖRT BÜYÜK ŞİRKET
Rapora göre son yıllarda geleneksel satış kanallarının (bakkal, büfe, kuruyemişçi gibi) mağaza sayısı azalırken organize satış kanalları (hipermarket, süpermarket, indirim marketleri) artmış. Benzer şekilde geleneksel satış kanallarının cirosu azalırken organize satış kanallarının cirosu artmış. İndirim marketleri zincirleri yıllar içinde toplam satış içinde payını diğerlerinden çok daha fazla oranda artırmış. Büyük şehirlerde gıda satışlarında önemli bir pay alan organize perakende pazarında birkaç şirketin hâkim olduğu ifade edilmiş. Raporda ilk dört şirketin pazarda yoğunlaşma oranının pazarın yüzde 50’sini geçtiği belirtilmiş.
Bu veri bize perakende gıda satışında tekelleşmenin korkunç boyutunu gösteriyor. Raporun yazarlarını bile rahatsız eden bu tekelleşme son 10 yıl içinde gerçekleşmiş. Söz konusu tekelleşme gerçekleşirken toptan zincirler ve bölgesel/yerel marketlerin mağaza sayılarında düşüş olmuş. 2017’den sonra piyasaya yeni bir yatırımcı girmemiş fakat piyasada lider konumunda olan iki büyük şirket birleşme/devralma yoluyla pazar paylarını sürekli olarak artırmış. Yoğunlaşmanın (tekelleşmenin) önünü açan başka bir gelişme ise piyasada bazı büyük şirketlerin piyasadan çıkması olmuş.
Rapora göre pazarın ciro gelişimine bakıldığında pazarın en büyük dört oyuncusundan üçü indirim mağazacılığı alanında faaliyet gösteriyor ve indirim mağazalarının toplam pazardan aldıkları pay yıllar itibariyle ciddi oranda artış gösteriyor. İndirim marketlerinin ulaştığı tekelleşme düzeyi örnek olarak verilen Alman gıda piyasasındaki indirim marketlerinin yüzde 43.4’lük pazar büyüklüğü kıstasını çok kısa sürede aşmış.
STOKÇULUK VE KEYFİ ZAMLARA KARŞI ÖNERİLER
Stokçuluk ve keyfi zamlara karşı cezai önlemlerin alınması olumlu bir adım. Fakat bu önlemler tek başına uygulandığında bataklıkta tüm sivrisinekleri ilaçlayarak öldürmeye çalışmak gibi etkisiz kalacaktır. Köklü çözüm için bataklığın kurutulması gerekir. Bunun yolu gıda ve diğer tüm sektörlerde kamu şirketlerinin kurulması ve tekellerin karşısına dengeleyici bir unsur olarak çıkarılmasından geçer. Gıda sektörü ile ilgili olarak aşağıdaki adımların atılması yararlı olacaktır;
- Tarımda üretimi daha etkin ve doğru olarak destekleyen ve teşvik eden Yeni Tarım Politikaları programı açıklanmalı,
- Sayın Cumhurbaşkanı’nın önerdiği Tarım Kredi Mağazaları yaygınlaştırılmalı,
- Devlete ait bir hipermarket ve indirim marketi zinciri şirketi kurulması için adım atılmalı,
- TVF (Türkiye Varlık Fonu) aracılığıyla mevcut büyük gıda şirketlerinden hisseler alınmalı, gerekirse ortaklıklara gidilmeli,
- TVF ve/veya başka kurumlar vasıtasıyla orta ve küçük ölçekli şirketler satın alınarak ve tek çatı altında birleştirilerek perakende ve toptan gıda pazarında etkin bir pazar payına ulaştırılmalı,
- Üretimden rafta satışa kadar tüm süreçlerin içinde kamunun müdahil olması gereklidir. ‘Dikey bütünleşik yapı’ olarak adlandırılan süreçte kamunun hem üretim hem de satış tarafında yer alması bu sektörde tekelin kırılmasında ve fiyatların kontrolünde etkili olacaktır. (Kaynak: Aydınlık)
Kaynakça;